Bu hafta yine oldukça bir haftayı yaşıyoruz. Bir yandan gelen ve gelecek ekonomik veriler, diğer yandan koronavirüs salgınına ilişkin artan önlemlere ilişkin haberler… Bir de tabii özellikle önümüzdeki üç-dört aylık süreçte yakın geleceğimizi belirleyecek olan aşı haberleri.

Önce kısaca ekonomideki verilere göz atalım. TÜİK pazartesi günü Türkiye ekonomisinin temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan yılın üçüncü çeyreğine ilişkin ekonomik büyüme rakamlarını açıkladı. Açıklanan rakamlara bakıldığında bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye ekonomisi %6,7’lik bir büyüme performansı gösterdi. Salgının şokuyla evde geçen ve ekonomide de ciddi bir kırılmaya yol açan ikinci çeyreğin ardından, şoku bir nebze olsun atlattığımı ve birinci normalleşme sürecini yaşadığımız yaz döneminde böyle bir büyüme oldukça normaldi. Özellikle hükümetin, kamu bankaları eliyle oluşturduğu düşük faiz ve ucuz kredi imkanları vatandaşların belki de iki yıldır ertelediği taleple birleşince ortaya ciddi bir canlanma çıktı. Nitekim siz de hatırlayacaksınız başta konut ve otomobil olmak üzere birçok sektörde talebin patladığı bir yaz dönemini geride bıraktık.

Bu dönemde en çok dikkat eden husus ise doğal olarak kredi genişlemesi oldu. O dönemde sürekli yazmıştık. Bir kez daha ifade edelim. Kredi geleceğe borçlanmaktır. Dolayısıyla kredi ile satın aldığımız tüm ürünleri gelecekten borçlanıyoruz. Bu yurttaş için böyleyken tabii ki ülke ekonomisi için de benzer bir patika izler. Yani Türkiye ekonomisi, salgın döneminde yakaladığı %6,7’lik büyümeyi kredi genişlemesine bağlı olarak sağlayarak maalesef gelecekteki ekonomik büyümeden borç almıştır. Ve yine bir not olarak ifade edeyim ki o gelecek artık çok da uzakta değil.

Neden mi?

Çünkü o dönemde alınan kredilerin ödeme dönemleri zaten geldi! Esnaf, işletmeler, çalışanlar bu kredileri geri ödemeye başladığı bir dönemde salgında ikinci zirve ortaya çıktı ve yeniden mart-nisan koşullarına geri dönmek zorunda kalıyoruz. Halk sağlığı için önemli bir adım olan bu önlemler, özellikle hazirandan bu yana yapılan ekonomik hataların da bedelinin daha ağır olmasına neden olacak gibi duruyor! Maalesef bugün artık krediyi kredi ile kapatabilecek bir ekonomik ve finansal ortam da yok! Bir yandan kapanan ekonomi, öte yandan uzun zaman baskıladığımız için daha fazla tutamadığımız ve arttırmak zorunda kaldığımız faiz ortamı ile karşı karşıyayız.

Yarın açıklanacak enflasyon rakamları da TÜİK yine şapkadan bir tavşan çıkarmazsa maalesef faiz üzerindeki baskıyı daha da arttıracak gibi görünüyor. Bu dönemde tam kapanmaya kaynak bulamayan hükümet, işletmeler, çalışanlar maalesef önümüzdeki dönemde son altı ayda yapılan hataların bedelini de daha yüksek borçlanma faizi ile ödemek zorunda kalacak. Hayat pahalılığının her geçen gün arttığı, istihdam ve gelirin ise daha da daralacağı bir döneme doğru gidiyoruz. Özellikle önümüzdeki birkaç ayın hem halk sağlığı hem de ekonomik açıdan çok kritik olduğu da net bir şekilde görünüyor. Ve bu görüntü maalesef iyi bir görüntü de değil!

Ancak hala umudumuz da var!

Bir kere her şeyden önce bütün bu sorunlarla sakin bir halde boğuşabilmemiz için pandeminin koşullarının lehimize dönmesi lazım. Avrupa ve ABD’de aşı çalışmalarının geldiği seviye ve yeni yıl gelmeden aşıya ilişkin uygulamaların başlayacağı haberi bu noktada umut verici. Diğer yandan bu aşıların etkin bir şekilde sonuç vermesi halinde de yine ciddi bir fırsat dönemine girmemiz söz konusu olabilir. Daha önce 2008 küresel finansal krizi sonrası gelişmekte olan ülkelerin lehine ortaya çıkan süreçlerin pandeminin etkisinin hafiflemesi ile yine ortaya çıkması da muhtemel!

İş ki bu koşullara şimdiden hazırlanabilelim!

Ancak özellikle AB ve ABD ile önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek olası gerginlikler, Türkiye’nin şu ana kadar sözde kalan hukuk ve ekonomi reformu yaklaşımı, mevcut sistemin yarattığı kırılganlıklar maalesef bu treni de kaçırmamıza neden olabilir.

Bugüne kadar yapılan hatalar tekrar edilirse de işte o var olan umut da yine milyonlar için işsizlik, gelirsizlik ve hayal kırıklığına hızla dönecektir!