23 Haziran seçiminin tamamlanmasının ardından tam bir hafta geçti.

23 Haziran’a kadar hepimiz sürekli bir an evvel şu seçim süreci bitse de artık önümüze baksak dedik, durduk. Ancak bir yandan da biz ekonomistlerin gözü önce 31 Mart seçimi ardından da İstanbul seçiminin yenilenmesi ile birlikte 23 Haziran sonrasında idi. Özellikle geçtiğimiz yıl Eylül ayı itibariyle patlama yapan enflasyon ile çarşıda, pazarda, markette karşılaştığımız fiyat artışlarına seçim sonrasında bir de kamu kaynaklı fiyat artışları geleceği beklentisi hepimizde yüksekti. Özellikle seçim nedeniyle bekletilen kamu zamlarının (elektrik, doğalgaz başta olmak üzere) ve çok hızlı bir şekilde artan bütçe açığının kapanması için arttırılacak vergilerin, zaten bir yıldır yüzde 20 enflasyonla yaşamaya çalışan toplumun geniş kesimlerine etkisi yüksek olacaktı.

Nihayetinde seçim bitti. Ve seçimin bitmesinin ardından daha ilk haftada üst üste gelen zam haberleri ile bu beklentiler gerçek olmaya başladı.

Öncelikle şu son bir hafta içerisindeki zam haberleri ve miktarlarını kabaca yazalım.

Zam Yapılan Ürün Zam Oranı
Çay %15
Şeker %16
Motorin 22 kuruş
Elektrik %15
Doğalgaz (santrallere satılan) %6,5

Bunlar halihazırda yaşadığımız fiyat artışları. Bir de değerli Barış Soydan’ın twitterda da ifade ettiği beklenen zamlar var. Aşağıda tweeti alıntılıyorum. Göreceğiniz üzere enflasyonda “yaz ve baz etkisi” ile gerilemesini beklediğimiz bu dönemde nur topu gibi zamlarla girmemiz muhtemel.

Öte yandan bir de zamların dışında birçok vergi uzmanının ifade ettiği yeni vergilerin getirilmesi ve/veya mevcut vergilerdeki artışlar da gündemde.  Bakın bu da Sözcü gazetesinde çıkan Ozan Bingöl röportajının linki ve yine aynı gazetede çıkan bir başka vergi artışı haberi.

https://www.sozcu.com.tr/2019/ekonomi/nur-topu-gibi-yeni-vergilere-hazir-olun-5200522/

https://www.sozcu.com.tr/2019/ekonomi/turkiye-gelir-vergisinde-siralari-tirmaniyor-5203334/

Röportajda Dr. Ozan Bingöl’ün ifade ettiği cümleyi ise özellikle alıntılamak istiyorum. Dr. Ozan Bingöl, 5 aylık bütçe açığının hedefin yüzde 82,5’ine ulaştığını belirterek, “Nur topu gibi yeni vergilere hazır olun. Vergi adaletini bozan dolaylı vergilerin gelmesi muhtemel” dedi.

Biz uzmanlar neler olduğunu görüyoruz ancak biraz da halkın anlayacağı bir dilden soru-cevaplarla geldiğimiz noktayı açıklamaya çalışalım.

Soru 1: Türkiye Ağustos’ta ciddi bir kriz yaşadı. Peki bu zamlar neden o gün değil de bugün oluyor? Hükümet bu arada neyi bekledi?

Cevap: Bu sorunun yanıtını vermek için ekonomist olmaya gerek yok. Kamu tarafından üretilen, alınan, satılan ürünlerin maliyetleri de geçtiğimiz yıl mayıs ayından itibaren dövizdeki yükseliş ile birlikte artmaya başlamıştı. Enflasyonun %20 seviyelerini aştığı bir ortamda, toplumun büyük kesimleri fiyat artışları altında ezilirken, bir de hükümet bu ürünlere zam yapsa idi vatandaş çok daha fazla tepki gösterebilecekti. Bunun sonucunda ise yaklaşan mart ayındaki yerel seçimlerde çok büyük bir hüsran yaşanabilecekti. (Sonuç ne kadar farklı oldu orası tartışılır elbette!) Dolayısıyla bu zamlar seçim sonrasına kadar ertelenmişti.

Mesela bir örnek verelim. Hatırlayalım dövizin TL karşısında hızlı yükselişi ve petrol fiyatlarındaki dalgalanmalarla benzin fiyatlarında çok daha hızlı bir artış yaşanabilecekken, bu artış vatandaşa yansımasın diye hükümet, pompa fiyatlarındaki artış yerine benzindeki ÖTV gelirinden vazgeçti.

Soru 2: Bütçe açığı ile zamların ne ilgisi var?

Cevap: Her kurum gibi devletin de gelirleri ve giderleri var. Devletin gelirleri giderlerinden yüksek ise bütçe fazlası, giderleri gelirlerinden fazla ise bütçe açığı oluşur. Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede, bütçeler açık verir, verebilir. Ancak doğru finansman yönetimi ile bu açıklar sürdürülebilir bir şekilde devam eder ya da fazla verilen yıllarla aradaki fark kapatılır.

Ancak bu şekilde bir istikrar sağlanmazsa ortalık karışmaya başlar. Yani bütçe açığı beklenenin çok üstüne çıkarsa o ülkelerde var olan kaynağı kamu tüketmeye başlar, risk artmaya başlar ve faizler yükselir, özel sektör ve tüketiciler kredi kaynağı bulmakta zorlanır. Bu da kısa vadede kısmen yararları olsa da (devlet harcama yaptığı için istihdam vs. bir miktar artabiliyor ki Türkiye’de bu da tam olarak olmadı – detay için: http://www.oguzdemir.org/devlet-harcadi-ama-ne-ise-yaradi/) orta ve uzun vadede ülke ekonomilerini oldukça zorlar.

Türkiye’de özellikle 2000’li yılların başından bu yana disiplinli bir bütçe politikasına sahip. Yani bütçe açığını dikkatli bir şekilde yönetmeye çalışıyordu. Geçmişteki borçlarını ödemek için de faiz dışı fazla veren bir politika takip ediyordu. Yani faiz giderlerini çıkardığımızda devletimiz son döneme kadar hep bütçe fazlası veriyordu. Hatta hükümetin en çok gurur duyduğu alanlardan biri bu alandı.

2018’deki seçimler ve ekonomik kriz ortamının hemen ardından 2019 Mart seçimleri geldiği ve başta işsizlik ve enflasyon olmak üzere birçok alanda sıkıntılar baş gösterdiği için hükümet hem harcama yapıp insanları rahatlatmak istedi, hem de bazı vergi gelirlerinden vazgeçerek piyasada hareket yaratmak istedi. Böyle olunca harcamalar planlanandan fazla arttı, gelirler ise planlandığı kadar fazla artmadı.  

Şimdi seçimlerin geride kalması ve önümüzdeki 4 yıllık süreçte öngörülen bir seçim olmaması, bugüne kadar yaptığı harcamaların etkisini de ortadan kaldıracak şekilde hükümeti harcamaları hızla kısmaya ve gelirini arttırmaya zorluyor.  Bu yüzden de vergi artışları ve zamlar gündeme geliyor.  

Bu durum da üreticilerin bu artışları fiyatlara yansıtması yani “yeni zamlar” demek.

Soru 3: Zam olmadan, vergi artışı olmadan bu durumdan başka türlü bir çıkış mümkün mü?

Cevap: Şu şartlarda maalesef mümkün görünmüyor. Yani devlet hızla harcamaları azaltmak ve gelirini arttırmak zorunda. Yoksa zaten düşmeyen faizler, kamunun açığı nedeniyle yine yüksek kalmaya devam edecek. Bu da özel sektörün istediği rahatlamanın uzun bir süre daha gecikmesi demek.

Yine de küçük bir ihtimal olsa da yurtdışındaki faizlerin düşmesi ve finansman kaynaklarının bize doğru akma olasılığı, bizim de Türkiye’de siyasi ve hukuki ortamı sakinleştirecek adımları atmamız bir nebze bu acı ilacı daha az acı yapabilir. Ancak maalesef bu bahsettiğim ortamı oluşturabilecek işaretleri de şu ana kadar pek görebilmiş değiliz. Ayrıca bu geldiğimiz noktanın nedenlerinden birinin de 2000’li yılların ortasından bu yana süregelen bu düşük faiz, kolay finansman ortamı olduğunu unutmamamız lazım.

Ezcümle, enflasyonda yaz ve baz etkisi ile gevşeme yaşasak da bu sefer de kamunun eli cebimizde olacak.