Eski TCMB Başkanı Murat Çetinkaya 2019 temmuzunda görevden alınıp yerine Murat Uysal atanırken soyisimlerine atfen çetin bir TCMB başkanı yerine uysal bir başkan tercih edildi şeklinde yorumlar yapılıyordu. Biz ise o dönemde başkanın ne kadar çetin ya da uysal olduğunu değil başkandan bağımsız olarak TCMB’nin bağımsızlığının öneminin altını çiziyorduk. Aradan geçen 16 ay sonunda “uysal” başkan da görevden alındı.

Bu görevden alma kararı ile birlikte TCMB bağımsızlığının artık tamamen rafa kalktığını da dikkate alarak iki açıdan bazı sorularla bu karara yanıt aramak gerekiyor.

Birincisi sözde bağımsız Merkez Bankası başkanı neyi yanlış yapmış olabilir? Uysal’ın göreve geldiğinden bu yana takip ettiği para politikasının günümüz şartlarında herhangi bir doğrusu olmadığını söyleyeyim. Ama soru zaten bizim açımızdan bir değerlendirme ile cevaplanacak bir soru değil. Soru hükümet açısından Sayın Uysal neyi yanlış yapmış olabilir ki görevden alındı? Göreve geldiğinden bu yana hükümetin beklentilerine paralel olarak faizleri oldukça hızlı bir şekilde indiren, bunu da “önden yüklemeli” faiz indirimi olarak kılıfa sokan Uysal aslında kendisinden ne beklendi ise bugüne kadar onu verdi. Son üç aydır kurdaki sıçrama ile birlikte sadece Eylül ayından TCMB’nin faiz arttırarak piyasaya mesaj verdiği toplantıyı bir kenara koyarsak Uysal, hükümetin kendisine verdiği görevi başarı(!) ile yerine getirdi. Dolayısıyla bilmediğimiz başka bir durum yok ise hükümet açısından görevden alınmasını gerektirecek bir uyuşmazlık oluşmadığını söyleyebiliriz.

Gelelim ikinci soruya. TCMB Başkanının görevden alınmasına ilişkin hükümetin beklentisi ne olabilir? Yani biraz daha bugünden yarına bir bakmak gerekiyor. Doların yılbaşına göre 2,6 TL yukarı bir seviyede 8,50’lere geldiği, Euro’nun ise 10’lu seviyelerin üzerine çıktığı bir süreçte hükümet TCMB Başkanı Uysal’ı görevden alıp yerine Sn. Ağbal’ı getirerek ne mesaj vermeye çalışıyor?

Bir kere hepimiz sanırım TCMB bağımsızlığı bağlamında Ağbal’ın, Uysal’a göre çok daha bağımlı bir politika izleyeceğini tahmin ediyoruzdur. Dolayısıyla bu noktada TCMB’nin kredibilitesi açısından bir iyileşme olacağını beklemek oldukça zor. Ancak bu hamlenin, 19 Kasım 2020’de gerçekleşecek olan Para Politikası Kurulu toplantısı öncesinde verilecek mesajlarla birlikte kur üzerindeki mevcut baskıyı geçici olarak hafifletmesi mümkün. Yani önümüzdeki hafta içerisinde yeni TCMB Başkanı Ağbal’ın 19 Kasım toplantısına ilişkin, faiz arttırımı yönünde vereceği bir mesaj ve ardından gelecek bir faiz artırımı son 10 gündür kurda yaşanan artışın hızını bir miktar düşürebilir. Ancak bir not olarak bu adımların da orta vadede bir işe yaramayacağını hepimiz yine biliyoruz. Zira piyasa da artık bu tip oyunlara doymuş durumda!

Bu noktada ise üçüncü bir soru çıkıyor karşımıza! Madem Ağbal bunu yapabilecek, neden Uysal’a yaptırılmadı?

İşte asıl kilit konu da bu!

Maalesef artık ekonomi politikası da, diğer tüm politikalar da hükümetin kendi seçmenine vereceği mesajlar üzerine kurulu. Yani maalesef ülkenin genel çıkarları yerine siyasi hesaplar daha önemli hale geldi! Hükümet, Uysal’ı günah keçisi haline getirip, Ağbal’la birlikte atacağı adımlarla günün gereklerine uygun bir şekilde adım atarak, kurdaki baskıyı hafifletebilir! Yani bir günah keçisi ile sorun yine siyaseten çözülmüş olacak.

Peki bu adımla yani bir günah keçisi ile ekonomik sorunları çözmek mümkün olacak mı?

Şöyle özetleyeyim.

Tarih, günah devam ettiği sürece günah keçilerinin sayısının hep arttığını gösteren örneklerle dolu! Asıl mesele ise günahtan uzak durmaktı, keçisini bulmak değil. Bu saatten sonra keçilerin önemi yok, artık tövbe zamanı! Ne kadar geç olursa, maliyeti bir o kadar yüksek olacak! İsimleri değiştirmek ise bu noktada durumu kurtaracak bir tövbe değil! Maalesef ki iş artık o kadar basit değil!

Bir kez daha yazalım!

Sorun Merkez Bankası başkanı değildi, sorun Merkez Bankası bağımsızlığı idi! Bu adımlar atılmadığı sürece de başkanlar değişse de kurdaki ateş sönmeyecek!