Çok değil, bundan 6 yıl önce 2012 yılında 1 Dolar (USD) yaklaşık 1,80 TL idi.

1 USD’nin 2 TL’ye yükseldiğine Kasım 2013’te şahit olduk.

3 TL olur mu olmaz mı diye yaşadığımız tartışmaları ilk kez Ekim 2016’da geride bıraktık.

Sonra 4 TL kaygısı başladı. Hala da devam ediyor ancak 2017 sonunda 1 USD neredeyse 4 TL’nin kapısından döndü.

**

Türk Lirası’nın değer kaybetmesi, vatandaşlarımız için ekonomideki bozulma ve kriz dönemlerinin sinyali olarak görüldü hep.

Kolay değil elbette, kısacık Cumhuriyet tarihi bu tip dalgalanmaların örnekleriyle dolu olunca vatandaş da kendini korumak için sürekli dövizdeki iniş çıkışları takip eder oldu.

1950’lerde yaşanan devalüasyonlar, 1970’ler, 1980’ler, 5 Nisan 1994 krizi ve derken 2001 krizinin izleri belki yeni jenerasyonlarda pek hissedilmiyor ama toplumun genetiğine işleyen bu travmaların en ufak bir dalgalanmada hemen kendini gösterdiğini söylemek de yanlış olmaz.

**
Özellikle 2013 Mayıs’ından bu yana sürekli değer kaybeden TL ve son birkaç yılda ortaya çıkan küresel ve Türkiye özelindeki olumsuz ekonomik ve politik görüntü de toplumun genlerinde saklı olan endişelerin gün yüzüne çıkmasına neden oluyor.

Bunun sonucunu en iyi gözlemlediğimiz göstergelerden biri yurt içi döviz talebini de gösteren ve TCMB tarafından haftalık olarak açıklanan döviz tevdiat hesaplarında tutulan döviz mevduat tutarı.

Bugün yine bu istatistik açıklandığında son bir hafta içerisinde Türkiye’deki yerleşiklerin 1 milyar dolar daha alıp, banka hesaplarına koyduğunu gördük.

Özellikle dövizin son bir aylık süreçte daha sakin bir seyir izlediği ve doların 3,70-3,80 bandına oturduğu bu dönemde, yurtiçi yerleşiklerin sürekli döviz alma isteği yukarıda bahsettiğim endişelerin hala toplumda devam ettiğinin en temel göstergesi.

Nitekim aşağıdaki grafikte de göreceğiniz gibi 2016 yılı sonundaki birkaç ay hariç, son üç yıldır döviz hesaplarında bulunan tutar sürekli artış trendinde devam ediyor. Yani Türk halkı uzunca bir zamandır kendini dövizde gerçekleşen ve gerçekleşebilecek sert hareketlere hazırlıyor.

Türkiye’nin dış ticaret açığı, bankaların döviz ihtiyacı ve dış borç rakamları da dikkate alındığında endişenin devam etmesi de normal görünüyor. Özellikle ABD Merkez Bankası’nın daha sakin adımlarla faiz artırım sürecini yönetmesi, bir miktar dışarıdan kaynak girişini sağladığı için bu talebin fiyata yansımasını bir miktar sınırlandırsa da dövizin bu seviyeden daha aşağı inmemesinin temel nedenlerinden birinin yerli döviz talebi olduğu da net şekilde görülüyor.

Nitekim kur hareketlerinin sakinleştiği, 1 Aralık’tan bu yana geçen altı haftalık süreçte döviz tevdiat hesaplarındaki toplam artış 11,6 milyar dolara ulaşmış. Bu süreçte başta Borsa İstanbul olmak üzere Türkiye varlıklarına yatırım yapmak için gelen yabancılar sayesinde çok daha düşük seviyelere gelebilmesi mümkün olan döviz kurları bu talep ile 3,70 üzerinde asılı kalmış durumda.

**

Elbette ki toplumların onlarca, yüzlerce yıllık deneyimleri ile oluşan davranışlarını bir anda değiştirmek mümkün değil.

Ancak özellikle gündelik meseleleri daha sakin, daha uzlaşmacı ve küresel şartları dikkate alarak çözmeye başladığımızda bu travmaların derinlere gömüldüğünü çok değil 10 yıl önce görmüş bir ülke Türkiye.

Dolayısıyla bugün özellikle uluslararası yatırımcıların artan risk iştahı ile bizim gibi ülkelere yeniden yüzünü döndüğü bir ortamda yerlilerin döviz talebinin artmasına neden olan orta ve uzun vadeli endişeleri giderecek adımlar atmak büyük önem taşıyor.

Zira her iştahta yaşanan azalma, uluslararası yatırımcıların risk iştahında da yaşanabilir ve yerlilerin döviz talebine, ondan çok daha fazla bizi zorlayacak yabancı talebi de eklenmesi gibi bir durum ortaya çıkarsa, toplumun geçmişteki döviz travmalarına bir de 2018 yılı eklenebilir.

Aman dikkat diyeyim!