Pazartesi akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrollü normalleşme planı açıklaması sonrası salgın sürecinde yeni bir evreye geçtiğimizi söylemek mümkün. Bu yeni evrede haftalık vaka sayılarına bağlı olarak iller bazında bir sınıflandırma oluşturulduğunu öğrendik. Kırmızı çok yüksek riskli, turuncu yüksek riskli, sarı orta riskli ve mavi düşük riskli iller olarak sınıflandırma yapıldı.

Esasında İtalya’da uygulanan salgın yönetim modeli ile oldukça benzer bir mekanizmayı hayata geçirmiş olduk. Orada da benzer şekilde akşam saat on ile sabah beş arası sokağa çıkma yasağı, akşam altıdan sonra restoranların gel-al ve paket servis dışında hizmet vermemesi, spor merkezleri, müzeler, alışveriş merkezleri gibi kalabalık kapalı alanların bölgenin risk durumuna göre kapalı olması gibi önlemler uygulanıyor. Yine şehirler arası seyahat yasağı da risk durumuna göre hayata geçirilmiş durumda.

Ekonomi ve kamu sağlığı arasında bir denge sağlayan bu model, bir miktar esnafa nefes aldıracak gibi görünüyor. Ancak İtalya’daki uygulamaya baktığımızda maalesef yeni vaka sayılarını kontrol altına almakta ise pek işe yaramıyor. Mesela iki hafta önce İtalya’da yedi binlere kadar inen vaka sayısı yeniden onbeş bin üzerinde seyretmeye başladı. Yani bir iniyor, bir çıkıyor. Fakat başta da söylediğim gibi yine de ekonomi-sağlık ikileminde bir optimal denge arayışında yapılacaklar oldukça sınırlı.

İşin ekonomi boyutunda ise esnafın, işletmelerin tam olarak beklentisi karşılanmasa da 5 Kasım’dan bu yana yaşadıkları sıkıntılar dikkate alındığında buruk bir sevinç olduğu da gerçek! Dün itibariyle kafeler, kahvehaneler, restoranlar ilk müşterilerini ağırlamaya başladılar bile! Öte yandan dışarda oturmayı özleyen milyonlarca insan da sanıyorum daha sabah itibariyle işletmelerin sınırlı kapasitelerini doldurmak için bir hayli hevesli idi.

Ancak o heves bir miktar kursakta kalacak gibi görünüyor. Bu şekilde dışarı çıkmış arkadaşlarımdan edindiğim ilk izlenim, fiyatlardaki değişimin hissedilir ölçüde olduğu yönünde. Haziran-Ekim arasındaki canlanmayı bir kenara koyarsak son bir yılın neredeyse yedi ayını oldukça düşük iş hacmi ile geçirmenin maliyetini fiyatlara yansıtacağını zaten hepimiz bekliyorduk.

Ancak mesele kapanmanın maliyeti ile sınırlı kalmadı. Hiç iş yapmadığı bir dönem içerisinde işletmeler çok ciddi maliyet artışları ile de karşılaştılar. Kabaca Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarına baktığımızda bile durumun vehameti görünüyor. Bu sabah siz yazıyı okurken açıklanan Şubat enflasyonunu dahil etmeden kabaca bir hesap yaptığımızda, hizmet sektöründeki işletmelerin Ekim-Ocak döneminde, dört ayda maliyetlerinde önemli bir artış olduğunu görmek mümkün.

Mesela gıda fiyatları bu dört ayda %10 artmış görünüyor. Yine alkollü içeceklerin maliyeti %10 artmış durumda. Elektrik ve su giderleri ortalama %5’in üzerinde artmış görünüyor. Sadece son üç ayda doğalgaz zammının %3’ün üzerinde olduğunu da not edelim. Bu süre içerisinde yine TÜİK’e bakıldığında yemek hizmetleri fiyat artışı %3,68 olarak gerçekleşmiş. Maliyetlerdeki tahmini artışı son bir yıla doğru hesapladığımızda ise %20’nin üzerinde bir maliyet artışı olduğu görülüyor. Ancak tüketiciye bu fiyat artışlarının kapanmaya bağlı düşük talep nedeniyle yansıtılamadığı da bir gerçek.

Bütün bu maliyet artışlarına bir de %50 kapasite ile çalışmanın yarattığı baskı ve salgın önlemlerine ilişkin maliyetler de eklenince, dün itibariyle açılan işletmelerin bazılarında menü fiyatlarındaki artış %30’lara yaklaşmış durumda!

Dolayısıyla sadece esnafın değil, açılmayı, yakınları ile dışarda buluşup vakit geçirmeyi dört gözle bekleyen yurttaşların da hevesi hesabı öderken kursağında kalacak gibi görünüyor dersek yanılmayız!

Bu yaşadığımız fiyat artışlarının bir demosunu zaten ilk açılmanın yaşandığı haziran ayında da görmüştük. İlk vakadan sonra üç ayı kapalı olarak geçiren işletmeler, ister istemez tüm fiyatları oldukça hızlı bir şekilde arttırmak durumunda kalmıştı. Görüldüğü üzere bir benzer süreci, ancak birikmiş daha fazla soruna sahip bir işletme ortamında yaşamaya başladık bile!

Bu şartlarda da her ne kadar salgın yönetiminde “İtalyan usulü kontrollü normalleşme” yaşıyor olsak da sanıyorum hemen hemen hepimizin iş ve gelir kaybına uğradığımız bu dönemde gelen hesapları Alman usulü ödemek durumunda kalacağız!