72 haftadır Pencere’de bu köşede sizlere Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu, yaşadıklarımızın nedenlerini ve bizler açısından sonuçlarını kalemim yettiğince anlatmaya çalıştım. Bu süre içerisinde Bakanlar değişti, Merkez Bankası Başkanları değişti, şartlarımız değişti. Değişmeyen tek şey ise ülkenin içinde bulunduğu durumların daha kötüye gidişi oldu!

Şöyle ilk yazdığım yazılardan birine bakıyorum. Kasım 2019’da TÜİK tarafından açıklanan enflasyonu değerlendirdiğim bir yazıymış. O ay yıllık enflasyon TÜİK’e göre %8,55’miş. O gün de yaşadığımız ortam %8,55’lik enflasyonu göstermiyordu elbette. Aradan geçen iki yılı aşkın sürenin sonunda geçtiğimiz hafta yine enflasyon rakamları yayınlandığında tabela %16,19 bir enflasyon rakamı yazıyordu. O yazıda enflasyonda ciddi bir baz etkisi olduğundan bahsedip şu şekilde bitirmişim.

“Size bir iyi bir de kötü haber vererek bitireyim.

İyi haber: TÜİK’in enflasyonu düştü!

Kötü haber: Önümüzdeki dönemde bizim enflasyon yükselmeye devam edecek!”

Aradan geçen sürenin sonunda bugün size iki kötü haberim var diyeceğim. Birincisi TÜİK de artık enflasyonu tutamıyor. İkincisi önümüzdeki dönemde enflasyon yükselmeye devam edecek!

**

Yine mesela yukarıda bahsettiğim yazıdan tam iki hafta sonra Gazete Pencere’de üçüncü haftalık yazımda işsizlik oranlarından bahsetmişim. Pandeminin başlamasından üç ay önce yazdığım o yazıda açıklanan işsizlik oranı ile ilgili olarak şu cümleyi kullanmışım.

“Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Türkiye genelinde son bir ay içerisinde iş arayan ve bulamayanların oranının %14 olduğunu açıkladı. Öte yandan gençlerde işsizlik ise çok daha vahim bir seviyeye ulaşmış durumda. Cumhuriyet tarihinin en yüksek genç işsizlik oranı olan %27,4 bir o kadar can yakıcı.”

Üç gün önce yayınlanan işsizlik rakamlarına baktığınızda manşette %13,4’e ancak geniş tanımlı baktığımızda %30’lara çıkmış bir işsizlik oranı görüyoruz. Pandemi etkisi elbette var ama daha da kötüsü o pandemi döneminde vatandaşına sahip çıkamayan zaten pandemi öncesi asgari ücretlileşen emek piyasasını asgari ücretin de çok altında yaşamaya iten bir ekonomi yönetimi anlayışımız var!

**

Uzun uzun değişen isimler, değişen mazeretler ancak değişmeyen bir hal ile karşı karşıyayız.

Böylesi bir dönemde Gazete Pencere gibi Türkiye’de hem başka bir gazete formatını bize sunabilen, hem de bu formatla birlikte bize medyanın içinde bulunduğu şu şartlarda doğru bilgiyi ve analizi sunmaya çalışan bir ekiple birlikte yol alma fırsatı buldum. Gazete Pencere öncesinde başka internet sitelerinde dönem dönem yazarken Pencere ile , her şeyiyle gerçek bir gazetenin içinde düzenli yazma fırsatı buldum. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar ne kadar içimizi acıtsa da bu süreçte Pencere’nin katkısıyla da birçok şey öğrendim, geliştim.

Bu çaba ve efor için öncelikle bu fikre liderlik eden sevgili Yavuz Oğhan’a tüm kalbimle teşekkür etmek isterim. O ve onun gibi gazeteciler sayesinde hala bu ülkede güzel şeyler olabileceğine inancımızı yaşatabiliyoruz. Yine bu süreçte sık sık gazetenin içeriği için konuştuğunuz, üzerimde emeği çok olan sevgili Nilay Can’a da ayrıca bir teşekkürü borç bilirim. Gazete Pencere’nin tüm emektarları da yine benim için hep çok kıymetli kalacaklar.

Evet üzerinizde emeği olan insanlara ve ekibe bu kadar çok teşekkür ediyorsanız, o teşekkürlerin sonuna her güzel şeyde olduğu gibi bir hoşçakalın da eklemeniz gerekiyor. Ve bunu güzel yapabilmek, dünyadaki en önemli başarılardan biri olsa gerek.

Çünkü ne olursa olsun, şartlar ne kadar değişirse değişsin güzel insanların yolları aslında hiç ayrılmaz, doğru fikirler hep birlikte yol alırlarmış.

Ben de her zaman bir Gazete Pencere okuru ve sadık bir destekçisi olarak kalacağım. Gazete Pencere içinde başladığım bu güzel yolculukta kendi adıma biraz daha zorlayıcı bir başka projeye zaman ayırabilmek için de müsaadenizi rica edeceğim.

Sizden ise tek bir ricam var!

Lütfen “Penceremizi” her sabah açmayı unutmayın!

Benden söylemesi!