Pazartesi günü bittiğinde Türk Lirası, ABD Doları karşısında %3 değer kaybetmişti. Bugün gün sonuna geldiğimizde ise yine değer kaybı %1,3 seviyesinde oldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun çok eleştirdiğimiz aktif rasyo uygulamasının kaldırılması haberine rağmen ne oldu?

Neden geçtiğimiz hafta faiz artırımına rağmen Türk Lirası son iki gündür değer kaybetmeye devam ediyor?

En sonda söylenecek olanı en başta söylemeye çok alıştım bu köşede… Yine aynısını yapayım!

Güven kavramı bir kez sarsıldıysa öyle kolay kolay yeniden onarılmaz.

İşte tam da yaşadığımız mesele bu!

Birinci güven yerlinin kendi parasına olan güveni! Yani Türkiye’de yaşayan biz yurttaşlar bir kere güvenmiyoruz bu son gelişmelere… Ekonomide ve hukukta reform söylemine somut adımlar görmeden güvenmiyoruz. Türkiye ekonomisinin, hele de pandemi döneminde normalleşeceğine inanmıyoruz. Ekonomideki normalleşmeye inanacağımız bir an gelse de siyasette normalleşmeye güvenmiyoruz. Dolayısıyla daha Avrupa ve ABD piyasaları açılmadan zaten TL’nin değerinin düşeceği ortamı önce biz yerliler yaratıyoruz.

İkinci güven ise Türkiye’ye yatırım yapacak yabancıyla ilgili. Düşünün ki milyarlarca Avro ve Dolar, hem ABD hem de AB’de piyasaya verilmiş durumda. Elbette piyasanın riskli piyasalara ilişkin bir endişesi var! Elbette yatırımcının risk alma iştahı bu dönemde, pandemi etkisiyle oldukça düşük! Ama şunu unutmayalım ki hala risk alarak getiri elde etmek isteyen yatırım fonları da var. Ancak biz bir türlü Türkiye’nin bu süreci iyi yöneteceği konusunda bu fon yöneticilerini ikna edemiyoruz!

Bunun en temel örneğini de aslında dün gösterdik!

Aylarca hepimizin eleştirdiği aktif rasyosu meselesi ancak ABD Doları TL karşısında değer kazandıktan sonra kaldırıldı. Bu kararın bile yeni yıl itibariyle hayata geçeceğini öğrenmek bile artık Türkiye ekonomisindeki belirleyici unsurun döviz kurları olduğunu gözler önüne serdi!

Böyle bir ortamda yerlinin de yabancının da TL’ye yeniden güvenmesini beklemek ne kadar gerçekçi olabilir ki?

Ve bu güveni yeniden sağlamadığımız sürece yerlinin dövize talebini düşürmek ve yabancının TL varlıklara yatırım yapmasını sağlamak mümkün mü?

Evet, Türkiye’nin risk primini belki birkaç açıklama ile 500’ün üzerinden 400’lü seviyelere düşürmek mümkün olabilir…

Ama yetmez…

Türkiye’nin ihtiyacı olan söylediği sözün arkasında duran, ülkenin gerçek sorunlarıyla yüzleşen ve somut çözüm adımlarını atan bir yönetim biçimi!

Bu dönemde sadece döviz kurlarına göre adım atan, günü kurtarmaya çalışan bir söylem, bizi sadece bir gün öteye götürür!

83 milyonun ihtiyacı ise bir gün sonrasından çok daha ilerisi!

Bunu görebilirsek, buna göre yol alırsak ilerleriz!

Yapmazsak yarın yine işçinin, yoksulun, zordaki yurttaşların yerine yine döviz kurlarını konuşuruz.

Karar sizin…