Bu haftanın en önemli gündem maddelerinin başında yarın yapılacak olan Para Politikası Kurulu toplantısı var. Sokaktaki vatandaş da artık Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz kararını konuşur hale geldi. Bunda elbette iki temel neden var. Birincisi toplantıların geçmiş yıllara göre daha sık (ayda bir) yapılıyor olması ve ekonomide gidişatın vatandaşın birinci gündem maddesi haline gelmiş olması.

Pandeminin başladığı mart ayı ile birlikte ekonomideki zorluklar iyice ayyuka çıkınca ister istemez vatandaşın da gözü ekonomiyi yöneten birimlerin ne adımlar attığına daha fazla kaydı. Bu süre içerisinde dövizde rekor seviyeler görülünce ve gazete ve televizyonlarda piyasadaki faiz oranının düşük kalmasının da bu süreçte önemli bir rol oynadığı anlatılınca, sokaktaki vatandaş da TCMB’nin faiz konusundaki direncini, nedenini tam olarak anlamasa da takip eder hale geldi.

Hatta birçok yerde vatandaşın bu TCMB faizi neden arttırmıyor sorusuna sık sık muhatap olduk. Bu soruları soran kişilerin temelde TCMB’nin faiz arttırmasından yarar sağlamasını beklememiz gerekir. Bu yarar ise temelde bu kişilerin birikimlerine enflasyona göre daha fazla faiz elde etme isteği olarak tanımlanabilir. Ancak soruyu soranlara “ne kadar birikimi” olduğunu sorduğumda, ya birikimi olmadığı cevabını alıyorum ya da TL dışındaki varlıklarda birikimlerini değerlendirdiğini görüyorum.

Bu yanıtlara bakınca da iki tip yaklaşımla vatandaşın TCMB’nin faiz artırımlarını takip ettiği sonucuna varıyorum. Birikimi olmayan birinci grup, TL’nin değer kaybının bu faiz ile bir şekilde ilişkili olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla da TCMB’nin faizi arttırmasının en azından TL’yi koruma adına önemli olduğu fikrinde. İkinci grup ise kendi birikiminden emin ancak ülke ekonomisinin gittiği yerden hiç memnun değil ve TCMB’nin ya da ekonomi yönetiminin bu şekilde süreci takip eden ya da etmeyen duruma düşmesinden endişe eder durumda. Yani birikimi olan da olmayan da TCMB’nin bu kadar pasif kalmasını anlamıyor.

Diyeceksiniz ki piyasa dinamikleri sokaktaki vatandaşa göre işletilmez! TCMB, karar alırken sokaktaki vatandaşın beklentisine göre değil, piyasalardaki mekanizmaya göre karar alır! Aslında tabii ki işletilir zira fiyat istikrarını korumakla görevli TCMB’nin beklenti yönetimi yapabilmesi mühimdir. Faiz de bunun en önemli araçlarından biridir. Yani faizi arttıran TCMB, piyasada tüketimin frenlenmesine yani talebin düşmesine ve yine yani enflasyonu frenlemeye çalışıyor demektir. Ya da tam tersi! Biz de ise bu daha çok artık döviz kurları üzerinden okunur oldu. Yani TCMB faiz arttırarak dışardan gelen para için cazip bir faiz ortamı yaratmayı ya da yerli birikim sahibinin TL’ye dönmesini sağlamaya odaklanır oldu! Bu durum ise ancak güven ortamında sonuç verecek bir adım olabiliyor. Küresel belirsizliklerin ve ülke ekonomisine olan güvenin bu kadar düştüğü bir ortamda TCMB’nin TL’deki değer kaybını durdurması ve dolayısıyla maliyet ve fiyat artışlarını kontrol altına alabilmesi bu yöntemle mümkün değil.

Ama hadi diyelim ki TCMB vatandaşa bakmamalı ve piyasa mekanizması ile hareket etseydi dediniz! Ben de bu şartlarda tamam bari böyle olsaydı diye size cevap veririm. Zira TCMB ile piyasa mekanizması arasında da bağlar neredeyse faiz tarafında kopmuş durumda. Son üç-dört yıllık süreçte özellikle kritik dönemlerde TCMB’nin ne hamle yapacağına ilişkin ciddi bir öngörü yapamama durumu oluştu. Mesela son toplantıyı hatırlayın. Tüm ekonomistler, piyasa aktörleri ciddi bir faiz artışı olması gerektiğini söylerken TCMB’den beklentilerinin ise faizde bir değişiklik olmayacağı yönündeydi! Peki TCMB ne yaptı? TCMB, bu beklentinin olduğu eylül ayı toplantısında hemen hemen tüm aktörleri yanıltıp faizi 200 puan arttırdı.

Şimdi perşembe günü yeniden toplanacak TCMB’nin faiz kararını verecek olan Para Politikası Kurulu! Anadolu Ajansı (AA) tarafından yapılan habere göre ekonomistler, TCMB‘nin para politikasının etkinliği artırmak, dolarizasyon sürecini kırmak ve TL’ye geçişi hızlandırmak için geçen ay olduğu gibi sürpriz şekilde piyasa beklentisinin üzerinde artış yapabileceğini söyledi. AA Finans beklenti anketine katılan ekonomistlerin tamamı faiz artışı öngörüsünde bulunurken, artışın 100-200 baz puan arasında olabileceğini tahmin ediyor.

Peki bu beklenti nereden çıkıyor. Şöyle anlatayım pazartesi akşam itibariyle TCMB’nin ortalama fonlama maliyeti %12,39. Yani piyasadaki fiili faiz bu oranda. TCMB’nin politika faizi ise %10,25 ama bu aracı zaten neredeyse hiç kullanmıyor. Asıl kullandığı Geç Likidite Penceresi faizi ise son toplantı ile birlikte %13,25’e çıkmış durumda. TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyon oranı ise %11,75! Yani ortalama fonlama maliyeti ve GLP faizleri şu anda enflasyonun biraz üzerinde. TCMB’nin ise adım adım faiz ile enflasyon orasındaki fark olarak tanımladığımız reel faizi bir miktar daha yukarı çekmesi bekleniyor. Bu da işte yaklaşık 100-200 puan arasına tekabül ediyor.

Fakat burada asıl sorular şunlar!

Enflasyon %11,75 olarak önümüzdeki bir yılda kalacak mı yoksa daha çok yükselecek mi?

Faiz ile enflasyon arasındaki fark bu kadar düşükken TL’ye dönüş ya da dışardan hatrı sayılır kaynak girişi mümkün mü?

Bunu yazmak bana da zor ama 100-200 puan arasındaki bir faiz artışı bunların ikisine de evet yanıtı verdirmez. Asıl mesele yukarıda da yazdığım gibi güveni sağlamakta.

Bu güven ise ne sadece TCMB ile sağlanabilir durumda, ne de günü kurtarmayı esas alan politikalarla!