TCMB yılın ilk Para Politikası Kurulu toplantısını yarın yapacak. Genel beklenti faizde bir değişiklik olmayacağı yönünde. Zaten geçtiğimiz hafta içerisinde başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği olmak üzere reel sektörden de yüksek faiz şikayetleri gelmeye başladı. İnşaat ve otomotiv sektörleri başta olmak üzere üreticiler, bütün bir yılı pandemi sürecini ciddi gelir kaybı ile geçiren ve kredi olmadan yaşayamaz hale gelen tüketiciler son iki toplantı ile 675 puan artan faiz karşısında her geçen gün daha da zor bir dönemi yaşıyorlar.

Elbette her faiz toplantısı öncesi biz de gözümüzü TCMB’nin vereceği karara çeviriyoruz. Dövizdeki dalgalanma ve ekonomideki döviz açığı karşısında tek silahın faiz haline döndüğü bir ortamda başka da bir çözüm de kalmıyor. Ancak hepimiz de biliyoruz ki yüksek faiz ile elde edebileceğimiz tek şey ülkeye gelecek sıcak para ile zaman kazanmak. Asıl mesele ise kazanılan bu zamanda ekonominin ana sorunlarının çözümü için kullanabilmek. Peki ekonomideki ana sorunumuz nedir?

Her iktisatçının bu soruya yanıtı farklı olacaktır. Öte yandan oldukça karmaşık bir ekonomik ve finansal düzen içerisinde yaşarken tek bir meseleyi ana sorun olarak tanımlamak kolay da değil! Üzerine bir de pandemi gibi belirsizliklerin zirve yaptığı bir dönemde olduğumuzu da eklersek işimiz hepten zorlaşacaktır. Ancak bir yerden başlayacaksak, bu nokta işsizlik olacaktır.

Üretim açısından en önemli kaynaklardan biri olan işgücünün iş bulamıyor olması, üretime dahil olamaması bir ülkenin gelişimi açısından en önemli kaynaklardan birinin israf ediliyor olması anlamına geliyor. Öte yandan üretilen mal ve hizmetlerin iç piyasadaki tüketicisi konumunda bulunan işgücünün işsiz olması ve gelir elde edememesi üretilen mal ve hizmetlere olan talebin de düşük seyretmesine neden oluyor. Bu ekonomik gerçeklerin de ötesinde yüksek işsizlik toplumsal olarak huzursuzlukların ana kaynaklarından biri ve toplum vicdanının yaralanmasının da temel nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye bu açıdan kendi tarihinde en zorlu dönemlerden birini geçiriyor diyebiliriz. İşsizlik oranı her ne kadar geçtiğimiz seneye kadar düşse de bir işe ya da gelire ulaşamayan yurttaş sayısının on milyonun üzerinde seyretmesi önemli bir sıkıntı olarak karşımıza çıkıyor. Pandemi öncesinde 28,5 milyon civarında olan çalışan sayısı son açıklanan rakamlarla 27,5 milyona kadar inmiş durumda. Öte yandan 6 milyon civarında olan işsiz ve çalışmaya hazır olup çalışmayanların toplam sayısı ise 2,5 milyon kişi daha artarak 8,5 milyon seviyesine çıkmış durumda.

Türkiye ekonomisinin uzun zamandır iş yaratamadığını da aslında rakamlar bize net bir şekilde gösteriyor. 2016 Ekim ayında 27,6 milyon olan istihdam ise aradan geçen beş yılın sonunda 27,5 milyona kadar gerilemiş durumda. Elbette yaşadığımız pandeminin derin bir etkisi var ancak normal şartlarda da 5 yıllık süre içerisinde Türkiye ekonomisinin nüfustaki ve işgücündeki büyümeye cevap verebilecek bir istihdam ortamına sahip olmadığını da kolaylıkla söyleyebiliriz.

Tek başına elbette bu karşılaştırmayı yapmak çok kolay değil. Dolayısıyla bu karşılaştırmayı başka ülkelerle yapmak da bize başka bir fikir verebilir. Tabloda Almanya, Fransa ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerdeki durumu ve yine Rusya, Meksika, Brezilya gibi ülkelerdeki durumu özetlemeye çalıştım.

 İŞSİZLİK (%) İŞSİZ SAYISI MİLYON
 20162017201820192020 20162017201820192020
Rusya Federasyonu5,65,24,64,64,4 4,23,93,43,43,2
Almanya4,13,83,43,03,0 1,81,61,51,31,3
Türkiye10,810,810,913,512,9 3,33,53,64,54,4
İtalya11,711,210,69,99,8 3,02,92,82,62,5
Fransa10,19,49,18,48,3 3,02,82,82,62,5
Brezilya11,612,812,312,112,0 11,913,413,012,912,9
Meksika3,93,43,33,43,7 2,11,91,82,02,1

Tabloya baktığımızda 33 milyonluk işgücü içerisinde beş yılda Türkiye’de resmi rakamlara göre 1,2 milyon daha fazla işsiz ortaya çıkarken, benzer bir değişimi sadece Brezilya’da görmek mümkün. Brezilya’da işgücünün büyüklüğünün yaklaşık 100 milyon civarında olduğunu da atlamayalım. Diğer ülkelerde ise bu süreçte pandemiye de rağmen geçmiş yıllara göre bir iyileşme görmek mümkün!

Pandeminin etkisi ya da başka meseleler fark etmeksizin en önemli kaynağımız olan insanımızın üretime katkı sağladığı bir ortamı yaratamadıkça böyle çok tablolar hazırlamaya devam edecekmişiz gibi görünüyor. Hal böyle olunca da ayda bir faiz konusunu tartışmaktan başka bir şey de elden gelmiyor.