Geçtiğimiz yıl Antalya’da gerçekleştirilen G-20 zirvesi, bir anda ülkece takip ettiğimiz etkinliklerden biri haline geldi. Başta iklim değişikliği, toplumsal eşitlik ve gelir dağılımı adaleti gibi konular olmak üzere dünyanın orta ve uzun vadeli sorunlarını tartışmayı ve bu sorunların çözümüne yönelik iş birliği üretmeyi amaçlayan G-20’nin çeşitli nedenlerle bugüne kadar bu ana amaca ulaşmak konusunda başarılı bir performans gösterdiğini söylemek mümkün değil.

Nitekim G-20 Zirvesi sonuç bildirisinde de bu konular yer aldı. G20 Liderler Zirvesi’ne ilişkin sonuç bildirgesinde, korumacılığa karşı mücadelenin sürdürülmesi, uluslararası ticaret, ekonomik büyüme, yoksulluğun ortadan kaldırılması, Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın desteklenmesi ve kadının rolünün güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Bu zirveyi biraz da olsa daha önceki zirvelerden farklılaştıran unsur ise Afrika’nın kalkınma sorunlarının ele alınması ve bu çerçevede G20 Afrika ortaklığının kurulması oldu.

Küresel sorunların tartışma platformu olmanın ötesinde G-20 Zirveleri, dünyanın milli geliri en yüksek ülkelerini temsil eden liderlerin bir araya geldiği ve güncel sorunlara ilişkin birebir görüşmelerin gerçekleştirildiği de bir etkinlik olunca, bahsi geçen sonuç bildirgesinden öte dünya gündemindeki sıcak konulara ilişkin liderler arası görüşmeler ve bu görüşmelerin sonuçları daha fazla konuşulur oldu.

Başkan Trump’ın Görüşmeleri

Seçim kampanyası sürecinde ve göreve geldiğinden bu yana hem ABD içerisinde hem de uluslararası siyasette oldukça fazla tartışılan kararlara imza atan Trump bu zirvede ilk kez Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya geldi. Her iki liderin görüşmesi özellikle ABD seçim sürecine Rusya’nın müdahil olduğu iddiaları ve ABD’de yürütülen soruşturma da dikkate alındığında oldukça önemli idi.

Görüşme öncesi bugüne kadar uluslararası politikada adımlarını oldukça planlı bir şekilde atan ve bu tip görüşmelere oldukça hazırlıklı girdiğini bildiğimiz ABD tarafından Başkan Trump’ın belirli bir gündemi olmadığı açıklaması yapılması ise oldukça şaşırtıcı oldu. ABD seçimleri tartışması, Suriye ve Ukrayna konusunda iki ülkenin izlediği birbirine tamamen zıt politikalar da dikkate alındığında görüşme tüm dünya için önemli idi ve yakından takip edildi.

Küresel Siyasetin Sıcak Konuları:

G-20 Zirvesi’ne bu yıl damgasını vuran konular ise yine önceki yıllarda olduğu gibi Ukrayna ve Suriye ile birlikte Kuzey Kore’nin son yaptığı balistik füze denemesi nedeniyle ortaya çıkan gerilim oldu. Suriye ve Ukrayna meselelerinde tüm dünya Rusya Devlet Başkanı Putin ile ABD Başkanı Trump arasındaki görüşme sonuçlarını izlerken özellikle Kuzey Kore ile ilgili olarak da Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve ABD Devlet Başkanı Trump’ın yaptığı görüşme takip edildi. Ukrayna ve Suriye meselelerinde Rusya-ABD görüşmesinde yeni bir gelişme olmadığı görülürken, uluslararası kamuoyu daha çok Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesi ve Trump-Rusya ilişkilerine ilişkin konulara odaklandı.

Kuzey Kore meselesinde ise ABD ile daha farklı bir tutuma sahip olan Çin’in, sorunun çözümüne ilişkin takındığı yapıcı ve barışçı tutum bir anlamda Çin’i zirvenin gösterişsiz ama etkili gücü haline getirdi diyebiliriz.

Özellikle Pasifik’te ABD ile yakın iletişim ve koordinasyon konusunda yarattığı ortam ve yine iki ülkenin savunma bakanlıkları arasında en yakın zamanda bir görüşme gerçekleştirilmesi gibi kararlar Çin’in Kuzey Kore meselesinde barışçı yöntemleri kullanma konusundaki iradesini bir kez daha göstermiş oldu. Dünyanın son günlerde en fazla takip ettiği kriz bölgesi olan Kore Yarımadası’nda Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in takındığı bu tutum, bir çok açıdan önümüzdeki günlerde askeri müdahale dışındaki daha farklı çözümlerin de masaya gelebileceğine dair ışık verdi.

Sadece güncel konularla sınırlı kalmadı Çin’in zirveye kattığı zenginlik. Son yirmi yılda dünyanın önde gelen ülkelerinin görmezden geldiği Afrika ülkelerindeki gelişme süreçlerine yaptığı katkı ve yardım ve bu konudaki deneyimi ile ortaya koyduğu vizyon, son dönemde gündeme getirdiği Yeni İpekyolu: Kuşak ve Yol projesi gibi projelerle Çin, dünyanın orta ve uzun vadeli problemlerine yönelik de proaktif bir tutum sergiledi. Dijital ve bilişim teknolojisindeki gelişmelerin kapsayıcı büyüme çerçevesinde ele alınması, dijital ekonomi dostu büyüme ve istihdama yönelik adımların ele alınması gibi vizyon konularda da Çin zirvenin en çok öne çıkan ülkelerinden biri oldu.

Bu anlamda G20 Zirveleri’nde bugüne kadar yaşanan “çok laf az ilerleme” sonucunun değişmesi için Çin’in farklı bir ses getirdiği ve sahip olduğu vizyonu G20’ye de taşıdığını söylemek mümkün. Bu çözüm ve gelişme odaklı tutumun dünyanın en büyük ikinci ekonomisi tarafından sürdürülmesi ise G-20’nin kısır güncel tartışmalardan öteye geçerek, gerçek misyonunu gerçekleştirmesi için bir umut olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.