Ekonomide Zor Günler Yakında
Bir yandan ülkemiz bir yandan da dünyada COVID-19 ile ilgili gelişmeleri an an izlemeye devam ediyoruz. Bu süreçte sağlık kaygılarımızla beraber en çok merak ettiğimiz hususlardan biri de Türkiye’de ve dünyada ekonominin hem salgın sürecinde hem de sonrasında ne olacağı. Bizde salgının en çok etkilediği, yurttaşları da yakından ilgilendiren işsizlik, büyüme gibi göstergeler birkaç ay gecikmeli olarak yayınlandığından tam olarak mevcut etkiyi anlamak mümkün değil. Ancak öncü göstergeler ve gözlemlerimizle anlamaya çalışıyoruz.
Dünya ekonomisi için ise uluslararası kuruluşlar (Dünya Bankası, IMF, OECD vs.) dönem dönem hazırladıkları raporlarla sürece ilişkin değerlendirme yapıyorlar. Bu raporlardan biri de dün IMF tarafından yayınlandı. Öncelikle IMF’nin küresel ekonomiye ilişkin ardından da Türkiye ekonomisi ile ilgili beklentilerini değerlendirmeye çalışalım.
IMF içinden geçtiğimiz krizi daha önce görülmemiş bir kriz olarak tanımlıyor. Son raporunda %3,3 büyüyeceğini tahmin ettiği dünya ekonomisindeki ekonomik büyümeyi ise bu yeni raporda %3’lük bir küçülmeye revize ediyor. Gelişmiş ülkelerde daralmanın %6,1’e ulaşacağını tahmin eden IMF, Avrupa Birliği’nde ekonomik daralmanın %7’yi aşacağını bekliyor. Yunanistan’da %10, İtalya’da %9,1 ve İspanya’da %8 daralma bekleyen IMF, ABD’de ekonomik daralmanın ise %5,9’u bulmasını bekliyor. Dünya ticaretinin, dünyadaki sermaye hareketlerinin ana kaynağı olan bu ülkelerde, bu büyüklükte daralma bütün dünyayı da zor durumda bırakacak gibi görünüyor. IMF, 2020’deki bu facia daralmanın ardından 2021’in ise hızlı bir toparlanma yılı olacağını öngörüyor.
Nitekim Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin ortalama ekonomik küçülme oranını ise Çin ve Hindistan’da ekonomik büyümenin pozitif olacağı beklentisi ile %1,1 olarak tahmin ediyor. Türkiye ekonomisinin ise bu yıl %5 küçüleceğini önümüzdeki yıl ise %5 büyüme yaşanacağını ifade ediyor. İşin kötü tarafı kriz sonrası yılı %12 enflasyon ve %17,2 işsizlik ile bitireceğimizi tahmin eden IMF, işlerin iyi gideceğini tahmin ettiği dönemde ülkemizde enflasyonun %12 işsizliğin ise %15’in üzerinde kalacağını ifade ediyor.
IMF’nin yaptığı tahminleri baz aldığımızda 2021 yılında dahi 5,5 milyonun üzerinde bir işsizden bahsediyoruz. %5 büyüme ama 5,5 milyon işsiz.
Bu tahminler dahi salgından sonra Türkiye ekonomisinin ne kadar büyük bir zorlukla karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Kabaca değerlendirelim.
IMF, talebin zayıf olduğu 2020 yılında %12’lik bir enflasyon bekliyor. Açık açık ifade etmese de salgının yılın son çeyreğinden önce bitmesi varsayımına dayandığını, dolayısıyla talepte yılsonuna doğru bir artış beklediğini ifade etmek mümkün. 2021 yılında da aynı oranda bir enflasyon beklentisi ifade edilmiş. Ancak bugün tüm dünyada oluşan düşük faiz, bol para ortamının özellikle 2021’de salgının da geride kaldığı varsayımıyla Türkiye’de ciddi bir talep artışı ve dolayısıyla enflasyon ve ithalat artışını da beraberinde getirmesini beklemek mümkün.
Türkiye ekonomisinin mevcut hastalıkları ile salgın sonrası bizi hızla artan talep, yüksek enflasyon ve yüksek bir cari açık beklediği gerçek. Yani korona hastalığı bittikten sonra Türkiye ekonomisinin kronik hastalığı çok geçmeden geri dönecek gibi görünüyor.
Yukarıda bahsettiğim talep artışı büyümeyi destekleyecek olsa da yine işsizliğe çare olmayacak gibi görünüyor. Öte yandan artan ithalat ile birlikte dış finansmanın önemi de yine artacak gibi görünüyor. Diğer yandan salgından bir süre sonra özellikle ABD, AB gibi parasal genişleme yapan ülkelerin de hızlı bir büyüme yaşayacağını düşünürsek (IMF öyle tahmin ediyor), bu dönemde basılan paranın da 2008 sonrasına göre daha hızlı geri çekilmesine yönelik adımları bu ülkelerden bekleyebiliriz. Bu da döviz bolluğunun bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için çok uzun sürmemesi demek.
Yani hepsini üst üste topladığımızda ise 2018 Ağustos’una bizi getiren ekonomik koşulların oluşması bir hayli muhtemel. Dolayısıyla hükümetin bir yandan bugünü kurtarmaya çalışırken bir yandan da yarın büyük kırılmalar yaratabilecek sıkıntılara zemin yaratmaması lazım.
Bunu nasıl başarırız sorusunun yanıtı ise çok tartışmalı. Türkiye’nin bugün için salgın sürecindeki finansmanı sağlaması ve yarın salgın sonrası kırılganlıkların ortadan kaldırabilmesi için ciddi bir kaynağa ihtiyacı olduğu ise tartışmasız bir gerçek!
Bu kaynağın TCMB’nin para basması olduğuna inananlar ise Türkiye’nin uzun zamandır en büyük sorununun genellikle döviz açığına dayandığını gözden kaçırmasalar iyi olur.
Bize olabildiğince ucuz, olabildiğince çabuk ve dövizle birlikte gelecek bir kaynak lazım.
Ne kadar geç, o kadar kötü!
Yanıtlayın