7 Şubat gününü 6 TL’den kapattı ABD doları. O günden bu yana da 6 TL seviyesinin üzerinde kalmaya devam ediyor. Hatta yavaş yavaş 6,10’a doğru da ilerliyor. 29 Mayıs 2019 tarihinde en son altılı seviyelerde gün kapatan, ondan bu yana da 5,60-5,90 TL bandında fiyatlanan doların bu sessiz ve derinden hareketi daha ne kadar devam edebilir sorusu aslında önümüzdeki dönem hepimiz için oldukça önemli. Bu sorunun yanıtını verebilmek için ise öncelikle bu yükselişin nedenlerini anlamak ve daha sonra da bu sürecin kalıcı olup olmayacağını analiz etmekte yarar var.

Son yıllarda sık sık yaptığımız gibi nedenleri iki başlıkta ele alabiliriz. Birincisi uluslararası gelişmeler.  İkincisi ise Türkiye’ye özgü unsurlar. Bu iki başlığın her birini de siyasi ve ekonomik unsurlar olarak iki başlıkta değerlendireceğiz.

Önce Türkiye’nin dışında, uluslararası ortama bakalım. Kilit yer ise ABD. ABD ekonomisindeki gelişmeler ve ABD ekonomisini etkileyen ABD ile diğer ülkeler arasındaki ilişkilerdeki dalgalanmalar, doların uluslararası ortamdaki değeri üzerinde oldukça belirleyici oluyor son dönemde. Bu da Türkiye başta olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerin para birimleri üzerinde etkisini gösteriyor. Bir süredir özellikle ABD-Çin arasındaki ticaret savaşlarının birinci faz ticaret anlaşması ile sona ermesi, ABD ekonomisindeki yavaşlama endişelerini bir miktar azaltmıştı. Çin’de yayılan Korona virüsü ve Çin ekonomisinin büyüme temposundaki düşüş beklentilerinin yaygınlaşması da önümüzdeki dönemde ABD’nin Çin karşısında elini güçlendirecek bir gelişme oldu. Yani küresel ekonomik büyümeye ilişkin endişeleri arttıran ticaret savaşlarında ikinci faz anlaşmanın daha kolay halledilebileceği beklentisini arttı.

Yine son dönemde ABD ekonomisinde geçtiğimiz yıl artan durgunluk beklentileri de yerini iyimserliğe bırakmaya başladı. Trump’ın 2020 Kasım ayında gerçekleşecek seçim öncesinde orta sınıf için vergi indirimlerini gündeme alması, ekonomide büyümeyi baz alan uygulamaları gündeme getirmesi de önümüzdeki aylara ilişkin dolar lehine olumlu beklentilerin artmasına neden oldu. Son olarak küresel ölçekte yatırımcıların risk iştahındaki düşüş de fonların ABD başta olmak üzere gelişmiş ülke varlıklarına gitmesine neden oldu.

Bütün bu gelişmelerle birlikte dolar, uluslararası piyasalarda tüm gelişmekte olan para birimleri karşısında son dönemde hızla değer kazanmaya başladı. Bu süreç kendinin doların diğer gelişmiş ülke para birimleri karşısındaki değerini gösteren “Dolar Endeksi”nde de gösterdi. Yani dolar hem gelişmekte olan ülke para birimleri hem de gelişmiş ülke para birimleri karşısında değer kazanmaya başladı.

Son beş yıldır dünyada durum yukarıda anlattığımıza üç aşağı beş yukarı benzer şekilde cereyan ederken, Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeler Türk Lirası için genellikle olumsuz sonuçlara neden oldu. Bu dönemlerde TL, en fazla kaybeden para birimi olmayı da başardı.  Yine benzer bir süreci yaşadığımızı söyleyebiliriz.

Dış politikada Suriye’de İdlib, Doğu Akdeniz, Libya gibi sorunlarla baş eden ve sürekli jeopolitik olarak riski yüksek seyreden Türkiye’de sorun bu tip dış politika meseleleri ile sınırlı kalmıyor. Ekonomide TL’yi kırılgan hale getiren adımlar da önceki gelişmelerden hiç ders alınmamışçasına tekrar ediyor. TCMB ve dolayısıyla düşen faizler iki temel sorunun (enflasyon ve cari açık) hemen gündeme gelmesine neden oluyor.

Düşük mevduat faizleri, tasarruf sahiplerinin birikimlerini yabancı para cinsinden değerlendirmeye teşvik ediyor. Dolayısıyla döviz talebi sürekli hale gelmiş durumda. Bu da kur üzerindeki baskının en temel nedenlerinden biri haline gelmiş durumda. Öte yandan düşen kredi faizleri ve dolayısıyla hareketlenen tüketim harcamalarının mecburen ithalat ile karşılanıyor olması da bir diğer yumuşak karın olarak hemen kendini gösteriyor. Ağustos’tan bu yana faizdeki hızlı düşüş kendini nihai mal ve aramal ithalatındaki hareketlenme ile zaten son birkaç aydır göstermeye başladı. Bu şekilde devam ederse, cari açıktaki hareketlenme ve döviz ihtiyacı kur üzerindeki baskının bir diğer nedeni olarak yeniden baş gösterecek.

Gördüğümüz üzere kurdaki baskıda siyasi sorunlar ile birleşerek voltranı oluşturan yapısal ekonomik sorunlarımız etkili. Özellikle TCMB’nin faiz indirimi ısrarı ile birlikte önümüzdeki dönemde bu durumun değişmesini beklemek de hayal olur. Dolayısıyla TL’nin yabancı paralara karşı içerden kaynaklanan değer kaybı sürecinin devam etmesi de normal görünüyor.

İçeride değişim olmayacağına göre belirleyici olan başta bahsettiğimiz küresel gelişmeler olacak.

Bütün bunlar ışığında kabaca önümüzdeki dönemde kurda yaşanabilecek olası gelişmeleri şöyle özetleyeyim.

Davul bizim elimizde ama tokmak ABD’de…

Sert vurursa sesimiz yüksek çıkacak, yumuşak vurursa yumuşak…