Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında 10 gün için Brezilya’nın Curitiba kentinde yer alan FAE Business School’da misafir öğretim üyesi olarak ders vermeye davetliydim. Ancak malum 15 Temmuz girişimi ve ardından tüm akademisyenlerin izinlerinin iptal edilmesi ile programı iptal etmek zorunda kalmıştık.

Ancak zaman çabuk geçiyor ve bu ay iptal edilen o programı hayata geçirme fırsatımız oldu. Böylelikle ben de ilk kez, büyük bir heyecanla ayağımı yeni kıtanın en büyük ülkesi olan Brezilya’ya basma fırsatına sahip oldum. Gelmeden önce burada anlatacağım konular için bizden çok uzakta, ilgi alanımızın görece dışında bir ülke olan Brezilya’nın tarihi, ekonomisi ve siyasal ve sosyal yapısı ile ilgili bir hayli okuma yaptım. Hem o okumalar sırasında hem de ülkeye ilk ayak bastığım andan itibaren karşılaştığım bir gerçeği yazmadan geçmek istemem.

Brezilya, Türkiye’de doğmuş, yaşamış bir insan için her yıl futbol transfer sezonlarında futbolcu transferleri ile ve dünyaca ünlü sporcuları ile tanıdığımız, yine yılda bir kez de Rio Karnaval’ı ile yüzümüzü çevirdiğimiz bir ülke. Bu açıdan en çok duyduğumuz hikayelerin ve gözümüzün önüne gelen fotoğraf karelerinin başında da çıplak ayakla kumsalda futbol oynayan çocuklarla dolu, bu çocukla

rın bir anda dünyaca ünlü yıldızlara dönüştüğü başarı hikayelerini dinlediğimiz ve bütün bu nedenlerle Afrika’daki ülkeler gibi bir yoksul bir Brezilya imajı daha baskın.

Ancak gerçeği hem ülke ile ilgili daha fazla araştırma yaptığınızda hem de bizzat gelip yaşadığınızda görüyorsunuz. Kişi başı milli geliri 16.000 ABD Doları. Yani Türkiye’deki kişi başına milli gelirin neredeyse iki katı. 200 milyonu aşkın bir nüfusa sahip. İşgücü 100 milyon insandan fazla. Bu açıdan da neredeyse Türkiye’nin üç katı bir üretken nüfusa sahip. Bu kadar büyük bir pazar olunca biraz daha iç piyasa öne çıkmış ancak özellikle ham madde ve petrol gibi önemli sektörlerde ciddi ağırlığı var. Yine son on beş yıl içerisinde ABD’li şirketler için önemli bir teknoloji ve yenilik merkezi haline getirilmiş. Yetenek havuzu geniş bir ülke ve bu açıdan da önemli bir potansiyele sahip.

Her ne kadar son üç dört yıldır hem küresel dalgalanmaların etkisini derinden hissetse de aynı zamanda ciddi bir yolsuzluk şoku ile de karşı karşıya. Bir önceki başkan Dilma Roussef görevinden alındı, ben de orada iken hala bir sürü politikacı sorgulanmak üzere göz altına alınıyordu. Bu gelişmeler ülkede ciddi tartışmalara neden olmuş durumda ve aslında önemli bir istikrarsızlık kaynağına dönüşmüş durumda. Tıpkı TL’nin yaşadığına benzer bir dalgalanma Brazilya Reali’nde de yaşanıyor.

Bütün bunların ötesinde şunu da eklemekte yarar var. Özellikle üniversitede öğrencilerle geçirdiğim beş günde beni en fazla şaşırtan ise her iki ülkedeki öğrencilerin birbirine bu kadar benziyor olması oldu. Sanırım gelişmekte olan ülkelerin hala gelişmekte olmasının temelinde de, öğrencilerin hal ve tavırlarının birbirlerine bu kadar benzemesinde de onlara sunduğumuz eğitim sisteminin yarattığı zaaflar neden oluyor.

Zira aynı şeyi yaptığınızda, arada 10.000 km mesafe de olsa sonuçlar aynı çıkıyor.

Daha anlatacak çok şey var, onlar da inşallah başka yazılarda..