Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Ekonomide 2019 yılını, 2018’den kalan sıkıntılarla mücadele ettiğimiz bir yıl olarak hatırlayacağız. Geçmişte bu tip yıllar için “kayıp yıllar” derdik. 2019 da bir anlamda kayıp bir yıl oldu. Peki 2020 nasıl olacak? 2019’da bir önceki yıl yaşanan şokun etkisini yaşadığımız bir yıl iken 2020’ye 2019’dan ne taşıyacağız? Kısa kısa öncelik sıralamasına alıp birlikte bakalım istedim bu yazıda.

  • Yine işsizlik konuşacağız

Her yıl iş gücü piyasasına yaklaşık 1 milyon insan katılıyor. Yani 1 milyon insan iş aramaya başlıyor. Bu 2019 yılında biraz değişti. 2018 yılına göre en son yayınlanan işgücü istatistiklerine göre artış 200.000’de kaldı. Yani 2019 yılında insanlar durgunluğu öyle derinden hissettiler ki iş arama zahmetine bile girmediler. %14 civarında bir işsizlik, 7 milyonun üzerinde işsiz (geniş tanımlı işsizlik) ile Türkiye ekonomisi 2018 ve 2019’da artan bir işsizlik sorunu ile karşılaştı. Bu sorunun yükünü hafifletebilmek için ekonomide yeniden bir hareketlenme yaşanması gerekiyor. Ancak tüketici güveninde ve sanayi üretiminde henüz bu hareketlenmeye işaret edecek düzeyde bir iyileşme görmedik. Dolayısıyla 2020 yılında yine sokakta ekonomi açısından en önemli sorun işsizlik olacak gibi görünüyor.

  • Geçim ve hayat pahalılığı gündemden düşmeyecek

2019’a girerken enflasyonda %20’nin üzerini görmüştük. Bu yıl ise TCMB tahminlerine göre %12 civarında enflasyon ile yılı bitireceğiz. Ancak vatandaşa sorduğumuzda hayat pahalılığı artarken, geçinmek her geçen gün daha zor oluyor. Geçmiş yıllarda ciddi bir borçlanma yapan toplumun geniş kesimleri faizlerdeki düşüş ile önümüzdeki yıl için bir miktar daha kolay borçlanarak rahatladığını sanabilir. Ancak böylesi bir rahatlama bile Türkiye’de enflasyonun yeniden %15’in üzerine çıkması için gerekli zemini sağlıyor. Şirketlerin 2019’da yüklendikleri maliyetleri, durgunluk nedeniyle tüketiciye yansıtamadıklarını biliyoruz. Borçlanma maliyetinin düşüşü ile birlikte tüketici kredilerinde yaşanacak hızlı bir artış, hem arz yanlı gecikmeli zamları gündeme getirecek hem de talep temelli fiyat hareketlerini körükleyebilecek. Faizlerin düştüğü bu ortamı eğer üreticinin yatırım harcamalarına odaklı olarak değerlendiremezsek fiyat artışları ve geçim zorluğu yine sokağın önemli gündem maddelerinden biri olarak önümüzde duracak.

  • Dövizde sular duruldu mu?

Türkiye’de vatandaş için en önemli kriz göstergesi döviz kurlarıdır. 2018 ve 2019 birçok açıdan tüketiciyi krizde hissettiren yıllar oldu. 2020 yılında da kurun seviyesini belirleyecek en önemli konular durgunluktan büyümeye ne hızla geçeceğimiz ve Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerindeki gerilimler olacak. Eğer Türkiye düşük faiz ortamında hızlı bir büyüme yaşarsa bu şartlarda cari dengesi fazladan ithal mal tüketiminin artışı ile cari açığa dönüş hızlı yaşanabilecek. Böyle bir ortamda kurda yeniden dalgalanmaların ekonomik altyapısı, eski hastalık yeniden ortaya çıkmış olacak. Bunun üzerine dış ilişkilerde de riskli şartlar oluşursa işler yine karışabilir.

  • Hiç mi iyi bir şey yok 2020 için?

Kesinlikle var. Türkiye ekonomisi son iki – üç yılda ciddi bir ekonomik bunalım dönemini yaşadı. Yaşamaya da devam ediyor. Yaşadığımız krizin nedenlerinin ne olduğu da hepimizin malumu. Eğer önümüzdeki yıl içerde ve dışarda siyasi bir sakinleme yaşanır, ekonomide ihtiyaç duyduğumuz yapısal reform adımları samimi bir şekilde ele alınırsa 2020 bize umut vaat eden bir yıla da dönüşebilir. Bu kadar zaman durgunlukla geçen bir dönemin ardından, Türkiye gibi dinamik bir ülke çok çabuk hareketlenmeye dönebilir. Ancak öncelikle gerçekçi beklentiler, uzlaşmacı politikalar ve sorunları kabul etmek gerekiyor.

Yani 2020 sorunların çözümü için bir fırsat yılı olabilme potansiyeline sahip. Çözüm önerileri de üç aşağı beş yukarı belli. Peki çözülür mü? Benim tercihim, son yıllarda genellikle hayal kırıklığı olsa dahi, umudu 2020’de de canlı tutma yönünde.