Geçtiğimiz hafta iki yazı ile içinde bulunduğumuz dönemde karşı karşıya kaldığımız ekonomik krizi öncesindeki koşullarla beraber anlamaya çalıştık. Yazılanları çok kısaca özetleyen bir tweeti burada da paylaşmak isterim. MIT’den Erik Brynjolfsson attığı bir tweette şunu söylüyor:

“Bu krizden şu ana kadar öğrendiğimiz tek şey şu:

Bir gün eğer Marslılar dünyayı işgal etmeye kalkarsa, bizim verebileceğimiz ilk tepki faizleri düşürmek olabiliyor!”

Evet sağlık krizi Avrupa ve ABD’ye yayıldığından bu yana en çok çalışan kurumlar sağlık kurumlarından sonra Merkez Bankaları oldu. Dün akşam ABD Merkez Bankası FED el arttırdı ve kriz bitene kadar sınırsız tahvil alımı yapabileceğini açıkladı. Nitekim tüm dünyada artan durgunluk endişesi de artık tahminlerde daha açık bir şekilde ifade edilmeye başlandı. Öyle ki Uluslararası Para Fonu (IMF) Direktörü Georgieva, dün 2020’de küresel ekonominin durgunluğa gireceğini ve hatta 2008’deki küresel krizden çok daha kötü şartlar oluşabileceğini ifade ederken gelişmekte olan ülkelerde krizin çok daha fazla etkisi olacağını ifade etti. Tüm yatırım şirketleri ve bankalar da sürekli 2020 yılı beklentilerini aşağı yönlü revize ediyorlar. Yani kapitalizmin bel kemiği tüm kurumlar endişeli.

Her zaman ifade ettiğim bir hususu bir kez daha burada yazayım. Dünya tarihinde tüm salgın krizler sona erdi. Bu da sona erecek. Ancak yaşadığımız sürecin sosyolojik, politik, psikolojik ve ekonomik olarak tüm dünyada yarattığı bir etki var. Bu etki ile birçok alanda kriz sonrasında da farklı sonuçlara neden olabilecek kadar büyük ve kriz sona erdiğinde bizi yeni bir normal ile karşı karşıya getirecek. Tüm bu başlıklar birbiriyle oldukça iç içe ancak elimizden geldiğince bu normali iki farklı soru ile ekonomik olarak analiz etmeye çalışalım. Tüm bu senaryoları kriz sonrası için yazdığımı da bir kez daha hatırlatmak isterim.

Bol para: Kriz ve dönüşüm beklentisi  

Kriz öncesinde tüm dünyada en çok tartışılan konular gelir adaletsizliği, yoksulluk, teknolojik dönüşüm, göç gibi küresel sorunlardı. 2008 krizinden sonra daha önce anlattığımız adımlarla tüm bu süreçlerde hızlı gelişmeler yaşadık. İçinde bulunduğumuz süreç ise tam bir yapısal kırılma süreci. Daha önce devletlerin bu konulardaki rolünü biraz daha küçümserken yaşadığımız küresel sağlık krizi, krizin yapısı itibariyle de devletin rol ve sorumluluklarını yeniden tartışmamıza neden oldu. Maliye politikaları, gelir adaletsizliği, kamu hizmetlerine erişim ya da hizmetlerin kamusallaşması gündemimizde daha fazla yer almaya başladı. Özellikle son dönemde tüm dünyada güçlenen popülist sağ hareketlerin gerilemesi, bölüşümü önceleyen sol hareketlerin ise yeniden daha fazla karşılık bulması mümkün olabilecek mi tartışmaları öne çıkıyor. ABD dahil dünyanın her yerinde devletin genişlemeci yaklaşımı, kamusallaştırmanın bir opsiyon olarak masaya koyulması, işçilerin, çalışanların karşı karşıya kaldığı zor ikilem (sağlık vs. geçim) derken daha çok bölüşüm ve hak temelli tartışmalar biraz da “mecburi” olarak öne çıkmaya başladı.

Dünya bu yöne gider mi, daha adil bir bölüşüm ortamı, sosyal devletin “gerçekten” yeniden tanımlandığı bir dönem gelir mi sorusu ise aslında yine bu sürecin sonunda bizlerin tavrına bağlı olacak.

Bol para: Kriz ve döngü

Bu tavır için kötümser olmamıza neden olabilecek geçmişte birçok örnek var. En basiti 1999 Depremi. Deprem sonrası içine girdiğimiz şokla tüm Türkiye’de imar ve inşaat sisteminin yeniden yapılanacağı, afet yönetim mekanizmalarının çok daha fazla gelişeceğini tartıştık. Aradan geçen yirmi yılın sonunda ise yukarıdaki başlıklar bir kenara ekonominin neredeyse bütün yapısını sürekli inşaat üzerine kurguladık. Yani diyeceğim o ki bu kadar paranın merkez bankalarından, hazinelerden saçıldığı bir kriz dönemindeyiz. Bu sağlık krizi sona erdiğinde ortada dünya tarihinin hiç görmediği büyüklükte bir ucuz para dönemi başlayacak. Geçmiş deneyimlerimizden de biliyoruz ki bu finans kapital kendine daha fazla getiri bulabildiği yerlere akacak ve yeniden bir geçici refah dönemi ile karşılaşacağız. Aslında yine biliyoruz ki bu daha fazla doza ihtiyaç duyan madde bağımlısının yaşayacağı geçici bir iyilik hissi olacak.

Ardından da başka meselelerle tetiklenen yeni krizleri yaşamaya devam edecek insanlık.

Yukarıda kısaca özetlediğim yeni dünya normali açısından maalesef ben biraz daha kötümser kısımda kalıyorum. Küresel ölçekte örgütlü olmayan, zaten borç yükü altında ezilen çalışanlar, dar gelirliler geçici iyileşmelere her geçen gün muhtaç hale getirildi, bu süreç de devam edecek gibi görünüyor. Böyle bir ortamda kriz sonrası sosyal devlet ve sosyal demokrat değerler etrafında güçlenecek bir küresel siyasal sistem yerine daha fazla kriz üretmenin zeminini şimdiden hazırlayan kapitalist bir mekanizma ile yola devam edeceğiz.

Nereye kadar derseniz, elbette bir yerde insanlık doğruyu birlikte keşfedecek!

Not: Bu hafta ani ve beklenmedik bir şekilde ev sahibim, güzel kedim “İsyan” hayatını kaybetti. Her şey keşke normal olsa idi ve ben de bu yazıda güzel pamuğa bana yaşattığı mutlulukla dolu günler için bir teşekkür ve veda yazısı yazabilseydim. Bütün duygularımı ifade eden bir yazıyı Hakan Aksay, www.t24.com.tr de yazmıştı. Onun linkini buraya bırakmak isterim. https://t24.com.tr/yazarlar/hakan-aksay/vedalasma-zamani,21942