Tüm dünyayı kasıp kavuran bir pandemi dönemindeyiz. Sürekli umut ve umutsuzluk arasında gidip geliyoruz. Gündelik hayatlarımız ise salgın ve beraberinde getirdiği, ekonomik, sosyal ve psikolojik meselelerle zaman zaman bir hayli umutsuz bir hal alabiliyor. Tüm bu gerçeklerle birlikte yeni bir yıla doğru da yol alıyoruz. Bu yeni yılda belki de en çok ihtiyacımız olacak şeylerin başında “iyi şeyler” geliyor. Yani umut ışıkları…

Hayata tutunan ve başardıklarıyla hepimize ilham olan, içimizden, bizden insanlar ve hikayeleri.

Ben de Gazete Pencere’de bundan böyle bu umut ışıklarını ve hikayelerini sizinle iki haftada bir paylaşmaya çalışacağım. Bilinen, ünlü isimlerle yapılmış röportaj bölümleri gibi değil. Daha bizden ama başarısı az bilinen insanların hikayelerini benim anladığım haliyle, bana düşündürdükleriyle harmanlayarak yazmaya çalışacağım.

Bu hafta size çok yakından tanıdığım, 34 yaşında genç bir kadının hikayesini anlatmak istiyorum.

Dr. Cansın Arslan!

Adının önündeki doktor ünvanını çok değil birkaç ay önce Almanya’da okuduğu Göttingen Üniversitesi’nden iktisat alanında aldı.

Uganda

Ben, Cansın’ı tanıdığımda 2006 yılıydı. Daha henüz lisans birinci sınıfta okuyan çalışkan bir iktisat öğrencisiydi. Ancak hayata dair isteklerini ve beklentilerini daha o yıllarda kendisine tanımlamaya başlamıştı. O dönemde de en çok arzu ettiği şeylerin başında yurt dışında okumak, elde ettiği bilgiyle hem dünyaya katkı sağlayacak işlerin içerisinde yer almak hem de dünyayı gezmek, görmek olduğunu söyleyecek kadar kendinin farkındaydı. Belki de tüm ailesinde jenerasyonlar içinde ilk kez başka dünyalarda çalışmayı, yaşamayı ve dünya insanı olmayı hayal edecek kadar farkında! 

Öte yandan belki de bu farkındalık kadar önemli bir başka özelliğe de sahipti! Nitekim tanıdığım günden bu yana bu özelliği bence hayatta bir umut ışığı olarak bugün bu yazıya konu olması açısından da belirleyici oldu.

Sorumluluk bilinci ve disiplini. Hiç vazgeçmemesi ve yaptığı işe konsantrasyonu!

Ama birçok insandan farklı olarak sorumluluk bilincini ve disiplinini, her şeyden ve herkesten önce kendisine ve yaşadığı dünyaya karşı hissediyordu.

Burslu bir öğrenci olarak Yeditepe Üniversitesi’ni birincilikle bitirdi. Ardından Paris’te (önde gelen üniversitelerin bir araya gelerek kurduğu ve) bugün Avrupa’nın en iyi ekonomi okullarından biri olan Paris School of Economics’e kabul almayı başardı. Elbette para önemli bir sıkıntıydı bu dönemde. Lisans eğitimini alırken iki yaz boyunca ABD’nin New York şehrinde günde en az 12 saat ayakta aksesuar satarak yaptığı birikim, Fransa devleti ve ailesinin de desteği ile oldukça mütevazı şartlarla okumaya çalıştı.

Hayaller için çabalamak önemlidir!

Maddi zorluklar bir yana, Türkiye’de ne kadar başarılı olursanız olun, ne kadar iyi bir eğitime sahip olursanız olun, yurtdışında okumaya başladığınızda en temel sorunlardan biri yaşama ve eğitim sistemine uyum sağlamak oluyor. Bir yandan o yoğun bilgi bombardımanında eksiklerinizi tespit edip onları kapatmak için aşırı bir çalışma temposunu kaldırmak ve diğer yandan yeni bir ülkeye alışmak. Kolay değil elbette!

İlk senesinin ne kadar zor geçtiğini de biliyorum. Aylar boyunca her gün sabahlara kadar çalıştığını da… Ama vazgeçmemek önemliydi! Ardından ikinci yılında yine aynı disiplin ve çabayla okulu tam zamanında ve yüksek onur derecesiyle bitirmeyi de başardı! O dönemdeki başarısı, bir hocasının desteğini de almasına ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) göç ile ilgili araştırma yapan birimine de danışman olarak girmesini sağladı! Kalkınma ile ilgili konulara ilgisi yüksek olan Cansın, OECD’de 3 yıldan fazla süre göç ile ilgili çalışırken, bu konunun asıl laboratuvarının Afrika olduğunu fark edip, buraya yöneliyor! Bundan sonraki dönemde uluslararası bir kuruluşun Uganda’da yürüttüğü bir projede görev alıyor ve aslında gerçekten yoksulluğun, yoksunluğun ne olduğu ile burada tanışıp yüzleşiyor.

Oysaki okulu bitirdikten sonra OECD’de kalabilir, Türkiye’ye dönebilir ya da dünyanın herhangi bir yerinde güzel bir ofis odasında masa başında da çalışmalarına devam edebilirdi. Ancak bu saydığım üç seçenek de rahat bir hayatı sunarken, asıl hayat deneyimini elinden alacaktı! Nitekim Cansın, Uganda’da, bambaşka bir coğrafyada yürütülen kalkınma projelerinde görev almayı tercih etti o dönemde!

İşte bu projelerle birlikte yoksulluk ve yoksunlukla anılan Afrika’nın bu iki sıfatla sınırlı olmayan çok zengin bir dünyası olduğunu da keşfettiğini sanıyorum. Oradaki proje esnasında kurduğu dostluklar, orada gördüğü imkansızlıklar, dünyadaki adaletsizlik, kişisel hayalleri ile birleşince Afrika’daki çalışmalarına devam etmek çok önemli hale gelmişti. Nitekim projenin ardından sırf bu bölgede çalışmalarına devam edebilmek için kalkınma alanında doktora yapmaya karar verdi! Doktora yapacağı okulu ve bölümü seçerken ise bir sürü alternatif arasındaki temel seçim kriteri, ona fon sağlayarak Afrika’da araştırmasını yapmasını destekleyecek bir üniversite oldu! Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde doktoraya başladı!

Orada, bir Afrika var uzakta!

2017 yılının Nisan ayında Almanya’ya uğurladığımızı hatırlıyorum. 2020 Haziran ayında doktorayı bitirdiğinde üç yıl geçmişti. Ve bu üç yıllık süreçte, Almanya’da kaldığı toplam süre altı ayı geçmez! Zamanın büyük bir kısmını Uganda’da küçük bir kasaba ve köylerinde harcadı. 2019 yılı Nobel Ekonomi Ödülü alan akademisyenlerin kullandığı yöntemleri kullanarak, Uganda’daki en büyük kahve ihracatçısı şirketi ikna ederek, kaynağı bittiğinde bölgede faaliyet gösteren Avustralyalı kuruluşları kendisiyle birlikte çalışmaya ikna ederek, daha da zoru bu köylerde yaşayan kahve üreticilerini ikna ederek kahve üretiminde verimlilik ve kalitenin nasıl artırılacağına ilişkin yöntemler denedi ve doktora tezini tamamladı. Yaptığı çalışma sadece akademik bir çalışma olmakla kalmadı. Bu süre içerisinde sadece yöntem konusunda değil aslında bir yandan da kahve değer/arz zinciri konusunda uzmanlaştı. Öyle ki Londra merkezli Uluslararası Kahve Örgütü’nün (ICO) 2020 yılı Kahve Kalkınma Raporu’na en büyük katkıyı sağlayan iktisatçılardan biri de Cansın oldu!

Elbette tüm bunlar kolay olmadı. Yaşadığı zorluklara ilişkin birkaç hikayeyi kısaca anlatayım.

Hamamböcekleri, açlık ve dostluk aynı yerde!

Mesela Uganda’da kiraladığı odalardan birinde hayatında hiç görmediği kadar hamam böceğininin bir anda karşısına çıkması, hatta bazılarının oradan oraya uçması onu ilk anda oldukça korkutmuş. Bir diğer problem de saha çalışmaları sırasında Uganda şartlarında besleyici yemek bulamaması olmuş. Bunun üzerine köy tavuğu satın alıp onun yumurtalarını yemeye başlamış. Aylar boyunca neredeyse her gün aynı yemeği yediği de olmuş böylece. Ayrıca bölgenin insanlarıyla – ki bu insanlar günde bir doların altında bir gelirle yaşayan dünyanın en yoksul kesimi – arkadaş olmuş, onların penceresiz evlerine misafir olmuş, sofralarına oturmuş, yeri gelmiş bebeklerine bakmış, onlarla gülmüş ve hatta ağlamış. Kendisinin başarı olarak gördüğü de asıl bu galiba.

Bir de yoğun saha çalışmaları sırasında Uganda’nın doğu sınırından çıkıp bütün gece kalabalık otobüslerde hiç uyumadan yolculuk yaparak sabahında güney sınırında triatlona yetişmişliği ve hatta yarışı bitiren tek kadın olduğu için triatlon kazanmışlığı da var. Kendisi dört kıtada yüzlerce kilometre koşmuş onlarca koşu yarışına katılmıştır.

Mart ayı itibariyle İngiltere’nin prestijli üniversitelerden biri olan Exeter Üniversitesi’nde Harvard Üniversitesi ile ortak olarak yürüteceği ve kadınların iş dünyasındaki konumlarını konu alan proje için doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmaya başlayacak. Ve umuyorum ki o pozisyon da sona erdiğinde Türkiye’ye dönecek ve tüm bu uluslararası deneyimini, kendi hayat pratiğini ve hayallere erişebilmenin aslında imkansız olmadığını buradaki gençlere de aktaracak.

Hepimizden biri!

Bandırma doğumlu, inşaat mühendisi bir baba ve kamu işçisi bir annenin üç kızından biri Cansın! Binlerce benzer hikâyeye sahip gençlerimizden sadece biri!

İşsizliğin, umutsuzluğun hepimizi yorduğu bir dönemde, her türlü güçlüğe rağmen insanların hayallerine erişebileceğini bize gösteren mütevazı örneklerden biri! Yeterince çaba sarf edildiğinde, yeterince odaklanıldığında, hayatı yeterince ciddiye aldığınızda eğitimdeki engellerin, iş hayatındaki engellerin aşılabileceğinin, hepsi bir yana hayatın kendisinin bir engele dönüştüğü coğrafyalarda insanların hayatlarına dokunulabileceğinin çok güzel bir örneği!

Yani bir umut ışığı!