Dün, Türkiye İstatistik Kurumu, Şubat 2020 dönemi için “bulduğu” enflasyon rakamlarını açıkladı. Rakamların bize sunduğu tablo ile gerçeklere bakınca ister istemez “TÜİK bu rakamları hesapladı demek yerine ancak buldu” diyebiliyorum.

TÜİK tarafından sunulan rakamlara göre 2020 yılı Şubat ayında fiyat artışları bir önceki aya göre %0,35, bir önceki yılın Aralık ayına göre %1,71 ve bir önceki yılın aynı ayına göre %12,37 seviyesinde gerçekleşti.

Hepimizin pür dikkat izlediği gıda ve alkolsüz içecekler grubunda ise aylık enflasyon %2,33’e ulaştı. Aslında rakamları biraz daha dikkatle incelediğinizde özellikle gıda enflasyonunda oldukça can sıkan bir veri ile karşılaşıyoruz. Gıda fiyatlarındaki artış yılın sadece ilk iki ayında %7,03 seviyesine ulaşmış durumda. Yani alt gelir gruplarının en önemli harcama kalemleri arasında yer alan gıda harcamalarında fiyat artışları, yılın daha ilk iki ayında neredeyse yıllık enflasyon hedefine yaklaşmış durumda. Yani memurun, emeklinin zammı çoktan buharlaştı, asgari ücretlinin de yarısı gitti bile. Enflasyonun %20 seviyelerinde olduğu geçtiğimiz yıldaki iki aylık gıda fiyat artışları ile neredeyse aynı seviyeden bahsediyoruz.

Gıda enflasyonu dışında Üretici Fiyat Endeksi’ndeki gelişmeler de pek olumlu değil. Özellikle geçtiğimiz yılın sonlarına doğru baz etkisiyle %3’lere kadar gerileyen ÜFE, Ocak ayında yıllık %10’lara doğru hareketini sürdürdü. Yani üreticilerin mal ve hizmet üretim süreçlerindeki maliyetlerindeki artış da yeniden yükselmeye başladı. Üreticilerin maliyetlerindeki artışın, takip eden dönemlerde tüketiciye yansıma olasılığını dikkate aldığımızda bu haber de önümüzdeki birkaç ay için enflasyonda istenen seviyelere gelemeyeceğimizin bir başka göstergesi.

Dikkat ederseniz üreticilerin maliyetlerindeki artış, direk tüketiciye yansır demedim. Yansıma olasılığından bahsettim. Nitekim 2018 Ağustos’taki kur şokunun ardından üretici maliyetlerindeki artış %40’lara dayansa da tüketici enflasyonunun eriştiği en yüksek seviye %25’lerde idi. Yani üretici maliyet artışının bir kısmına kendisi katlanmak zorunda kalmıştı. Bunun en temel nedeni ise fiyatlarda yaşanabilecek daha fazla bir artışın zaten durma noktasına gelmiş tüketici talebini iyice yok edebilmesi riski idi. Yani üreticiler, fiyatları biraz daha arttırsa belki de hiç mal ve hizmet satamayacak duruma gelecekti ve dolayısıyla maliyet artışlarının bir kısmını kendi üzerinde bırakmayı tercih ettiler.

Bugün ise durum çok daha farklı. Önümüzdeki aylarda TL’deki değer kaybı ve coronavirüs gibi küresel üretim zinciri üzerindeki etkisi günden güne artan iki olumsuzluk nedeniyle, ÜFE’nin daha fazla artmasını bekleyebiliriz. Ancak özellikle TCMB’nin körüklediği düşük faiz ve talep artışı ortamında bu kez üreticinin maliyetleri kendi üzerinde tutmasını beklememiz pek de mantıklı değil. Zira talepteki kıpırdanma kendini tüketici kredilerindeki artışta net bir şekilde belli ediyor.

Dolayısıyla önümüzdeki dönemde üretici maliyetlerindeki artışın devam etmesinin etkisini doğrudan tüketici fiyatlarında görmemiz söz konusu olabilecek. Burada belki tek bir olumlu gelişme var ki o da petrol fiyatlarındaki düşüşün sürmesi. Enerji maliyetlerindeki düşüşün üreticilere yansıması belki bir miktar yukarıda yazdığımız etkileri hafifletebilir. Ancak unutmayalım ki petroldeki fiyat düşüşünün nedeni de pek hayırlı değil. Küresel ölçekte başta coronovirüs olmak üzere çeşitli nedenlerle ekonomilerde durgunluk riski nedeniyle petrol fiyatları düşüyor. Yani enflasyon için olumlu görünen bu gelişme bir yandan da küresel ölçekte yaşanabilecek bir üretim daralması ile birlikte fiyat artışlarının habercisi olabilir.

Velhasıl yakın dönemdeki gelişmeler üreticiler için maliyet, tüketiciler için fiyatlar açısından pek de iyi bir döneme işaret etmiyor. Dolayısıyla TÜİK bir süre daha beklenen enflasyonu bulamayabilir.

Öte yandan enflasyonun yıllık bazda %12’lik seviyelerde kalması bir başka kamu kurumunu daha sıkıntıya sokabilir. Kimden bahsediyoruz? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndan!

Son dönemde hızlı bir şekilde faiz indirimlerine devam eden TCMB’nin bu rakamlardan sonra takip eden para politikası kurulu toplantısından faiz indirimi gelmeyeceğine dair beklentiler arttı.

Ancak bu beklentiye sahip olanlara da hatırlatmam gereken bir teori var.

Faiz sebep, enflasyon neticedir!