12 Aralık Perşembe günü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yılın son Para Politikası Kurulu toplantısını gerçekleştirecek. Yılın son toplantısındaki faiz kararına ilişkin uluslararası ya da ulusal tüm finansal kurumlar farklı beklentiler içerisinde. Üzerinde uzlaşma olan beklenti ise TCMB’nin yine bir faiz indirimine daha gideceği. Şu an TCMB politika faizi şu anda %14 seviyesinde. 2018 Ağustos’unda yaşanan şoktan sonra bir dönem %24,50’lere kadar çıktığını da hatırlatalım. Özellikle temmuz ayında TCMB Başkanı Murat Çetinkaya’nın görevden alınmasının ardından yerine getirilen Başkan Murat Uysal, “önden yüklemeli para politikası” uygulaması adını verdiği yaklaşımla hızla faizleri %14 seviyesine çekti. Gevşeyen para politikası ve düşen (!) enflasyon ile birlikte başta kamu bankaları olmak üzere finansal sistem de kredi ve mevduat faizlerini düşürdü.

Peki bu indirimlerin etkisi ne oldu? Bu etki ekonomideki durgunluğun kalıcı bir şekilde aşılmasına katkı sağlıyor mu?

Her şeyden önce şunu söyleyelim, tüketimini erteleyen tüketiciler ve yatırımlarını erteleyen üreticiler için önemli bir gevşeme sürecini yaşadık. Faizlerde aylık %1 seviyelerine kadar geri geldik. Tüketici güveninde bir miktar iyileşmeyi de gördük. 100.000 TL’lik bir kredinin maliyeti neredeyse %60’a yakın düştü. Örneğin üç yıllık ödeme aylık 5.500 TL’ye gelirken yapılan indirimlerle aylık ödeme 3.500 TL’ye kadar gerilemiş durumda. Tüketici ve yatırımcılar için bir nefes alanı yaratıldığı açık. Ekonomide üçüncü çeyrekteki kımıldama (!) ve dördüncü çeyrek büyümesine ilişkin beklentilerin iyileşmesinin temel nedeni de bu. Henüz işsizlik rakamlarına yansımasa da bu şekilde bir hareketin işsizlik rakamlarında da sınırlı bir iyileşme yaratması muhtemel!

Ancak madalyonun bir de öteki yüzü var. Bu öteki yüzde ise enflasyon, dolarizasyon ve cari açık var. Kurdaki artış, faizlerdeki sıçrama ve artan borçlanma maliyeti ile birlikte son bir yıl içerisinde aramal ithalatı ve tüketicinin pahalanan ithal mal talebindeki düşüş ile cari açık, cari fazlaya döndü. Geçtiğimiz yıl TL’nin değer kaybının temel nedeni de bu cari açık idi ve şu anda kurda yaşanan durgunluğun temel nedeni de bu döviz talebinin ortadan kalkması. Ancak düşen faizler ve düşen borçlanma maliyetleri ile birlikte ekonomideki hareketlenmenin yeniden cari açık yaratma potansiyeli yüksek. Zira bu krizin başladığı günden bu yana ekonomide yapısal olarak üretici tarafının ithal aramal bağımlılığını azaltacak ve rekabet gücünü arttıracak somut adımları henüz atabilmiş değiliz. ,

Yine talepteki hızlı artış, enflasyonda %10 seviyelerine geldiğimiz noktadan bizi hızla yukarı çıkarabilir. Üreticinin de artan taleple birlikte sınırlamaya çalıştığı zamların da hızla fiyatlara yansımasını bekleyebileceğimiz bu senaryoda, enflasyon yeniden ciddi bir sıkıntı alanı haline dönüşebilir. Son olarak düşen mevduat faizlerinin tasarruf sahiplerini faizden ziyade dövize yöneltmesi ve kurda da yine yukarı yönlü baskının artması muhtemel bu senaryo içerisinde.

Ekonomide güvenin henüz sağlanamadığı bir dönemde TCMB, “önden yüklemeli para politikasını” yukarıda bahsettiğim olumsuzluklar gündeme gelirse, tam tersine çevirmek zorunda kalabilir. Bu noktada umalım da küresel ekonomik rüzgarlar, 2020’de bizim gibi ülkelerin lehine esmeye devam etsin.

Yoksa yeniden cari açık, TL değer kaybı ve enflasyon sarmalında kendimiz bulmamız bu para politikası uygulaması yanı başımızda sinsi bir şekilde bekliyor.

Bizden söylemesi!