Geçtiğimiz hafta yazıyı okuyanlar hatırlayacaktır. Bir yılda hesabında 1 milyon TL’nin üzerinde bulunan yurttaşlarımızın sayısı da bankalarda tuttuğu mevduatın büyüklüğü de arttı. Yine yazıda sorunun servet sahibi yurttaşlarımızın artması olmadığını asıl sorunun bu zenginliğin bir servet transferi sonucun ortaya çıkması olduğunu ifade etmiştim. Ekonomik durgunluğun pandemi ile zirve yaptığı bir yılda hesaplardaki toplam mevduat artışının yaklaşık 568 milyar TL olduğunu ifade etmiştim. Bu noktada en temel sorunun zenginin daha zengin olmasından öte orta sınıfın sahip olduğu standartları yitirmesi, yoksulun ise iyice yoksullaşması olduğunu belirtmiştim.

Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan iki önemli gösterge ile de bu meseleye devam etmek, sadece bir yıl değil gelecek yılların da aslında gelir adaletsizliği ile ciddi bir tehdit altında olduğunu ifade etmek isterim. Bunlardan ilki TÜİK’in geçtiğimiz aylarda açıkladığı gelir ve tüketim araştırmalarının sonuçları. Geçtiğimiz aylarda gelir dağılımında adaletsizliğin genel olarak 2019 yılında arttığını açıklamıştı TÜİK. 2020’nin bu anlamda pandemi etkisi ile artan işsizlik ve gelir kaybı ile durumu daha kötü hale getirdiğini kabul etmemiz mümkün. Ancak 2019 yılı rakamları bile ülkemizin önümüzdeki yıllarda çok zorlu bir gelir adaletsizliği sorunu ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Kısaca rakamlara bir göz atalım!

Açıklanan verilere göre tüm Türkiye’nin toplam tüketim harcamasının 100 TL olduğu bir ortamda en yüksek gelire sahip %20’lik kesim 2019 yılında bu harcamaların 43,5 TL’lik kısmını tüketirken, en yoksul %20’lik kısımın tüketimi 9 TL’ye denk geliyor. Yani en zengin sınıf gıdaya, eğitime, sağlığa velhasıl tüm tüketime neredeyse 5 kat daha fazla kaynak ayırabiliyor. Bu sınıf en zengin ikinci %20’lik kesimin bile iki katı kadar harcama yapıyor. Ya da bir başka deyişle nüfusun %80’i geri kalan %20’ye hemen hemen yakın bir tüketime sahip.

Bu zaten her zaman sorundu, ancak alt bileşenlerde geleceğimizi ilgilendiren çok önemli harcama kalemlerinde de dağılım sorunu var. Gelecek nesiller açısından iki kritik harcama iyi beslenme yani gıda ve eğitim harcamaları. Gıdadaki fark en zengin %20 ile en yoksul %20 arasında üç kat fark var. Ama asıl sorun eğitimde! Eğitime tüm Türkiye 100 TL harcıyorsak bunun 72,9 TL’sinin en zengin %20’lik kesim harcıyor. En yoksul kesimde eğitime yapılan harcama bu 100 TL içerisinde sadece 0,6 TL. Yani tam 120 kat daha fazla harcama yapılıyor. Belki bir adım ileriye gidersek en zengin %20’nin 100 TL’lik toplam eğitim harcamasının 72,9 TL’sini yaptığından hareketle geriye kalan %80’lik kesimin harcadığı tutar toplamda sadece 27,1 TL oluyor.

Nasıl bir gelecek?

Geçmişte iyi kötü çalışan bir devlet okulu sistemimiz vardı. O günler zaten geride kalmıştı ki üzerine bir de pandemi geldi! Eğitime kaynak ayıramayan milyonlar, şimdi bir de uzaktan eğitimin güçlükleriyle karşı karşıya. Ve cumhuriyetin tüm Türkiye’ye sunduğu daha yüksek eğitim ile daha iyi bir yaşam standardı vaadinden de geriye maalesef bir sürü sorun kaldı!

Zaten meselenin boyutunu gençlerin işsizlik oranına baktığımızda görebiliyoruz. Neredeyse her iki gençten birinin ekonomide üretken sınıfta olmadığı, olanların da ekseriyetinin asgari ücret baskısı altında hayatlarını devam ettirmeye çalıştığı bir ülkenin geleceğinden bahsediyoruz.

2019 rakamlarının bile adaletsizliğin geleceğimize nasıl etki edeceğini gösterdiği ortada iken salgın ile birlikte işsizliğin, gelirsizliğin, eğitimsizliğin arttığı bir dönemi yaşıyoruz.

Ve biz bunların dışında, yarınımız dışında her şeyi tartışıyoruz!

Olan bu arada sağlıklı ve iyi bir eğitim almadan kurduğumuz yarına oluyor!