Hastaneleri oldum olası sevmedim. Seven de yoktur zaten!

Bir yanda acı çeken insanlar, diğer yanda o acıyı hissetmese de paylaşmaya çalışan, endişeli gözlere sahip yakınları.

Bir yanda soğuk duvarlar, diğer yanda iyi haber bekleyen sıcak umutlar.

İşin insani boyutunda yazacak elbette çok şey var! Ancak meselem bu değil!

**

Bir vesileyle iki günü Türkiye’nin en ünlü özel hastanelerinden birinde ve devlet hastanelerinden birinde geçirdim. Bu satırları da o hastanelerden birinin bahçesinden yazıyorum. Bu süre içerisinde bazı gözlemler yapma ve birkaç kişi ile de konuşma fırsatı buldum.

Bir kere şunu ifade etmeliyim ki Türkiye’de sağlık sistemi, sosyal devlet ile ağır kapitalist baskı arasında sıkışmış kalmış. Rahatsızlığın ciddiyetine bağlı olarak özel hastanelerde yüzbinlerce liralık faturalar söz konusu iken, devlet hastanelerinde ise aylarca beklenen tedavi sıraları.

Sistem bize diyor ki:

Ya o binlerce lirayı ödeyebilecek durumda olmalısın, ya da kaderine razı olup iş daha ciddi bir hal almazsa gününü bekleyeceksin. (Bu arada devlet hastanelerindeki sağlık emekçilerinin ellerinden geldiğince çaba sarf ettiğini de not edelim, yanlış anlaşılmasın!)

Devlet hastanelerindeki yığılma ve bekleme sürelerine karşılık özel hastanelerin faturaları.

Özellikle acil servis ve yoğun bakımlarda bir yer kapma savaşı!

Tedavi için rahatsızlığa bağlı olarak aylara varan bekleneme sıraları…

Herkesin bildiği sorunları uzun uzadıya tekrar etmeye gerek yok!

**

Elbette kamu hastanelerinde çok önemli iyileştirmeler yapıldı.

Hem teknik donanım hem de hizmet kalitesi bağlamında iyileştirmeler göze çarpıyor.

Ancak 21. yüzyılda bundan çok daha iyisini yapacak gücü yaratabilmiş olmak gerekiyordu! Sadece dünyadaki gelişmelerle sınırlı kalmayan, ekonomik gücü zayıf olan vatandaşlarına da daha iyi bir hizmeti sunan bir Türkiye hala mümkün.

Umarım yeni kabinede “özel sektörden gelen” Sağlık Bakanı bu dönemde bütün enerjisini devletin sağlık hizmetlerine ve bu hizmetlerin çok daha iyi bir hale getirilmesine harcar.

**

Bir son konu da özellikle verimlilik açısından dikkate alınması gereken bir nokta.

Sosyal güvenlik sisteminde açıkların tarihi zirvelere ulaştığı bir dönemdeyiz. Yani sosyal devletin en önemli mekanizması olan sosyal güvenlikte alarm zilleri çalıyor.
Ekonomik olarak koşulların Türkiye için her geçen gün zorlaştığı bir dönemde bu açıkların finansmanı da daha da zor hale gelecek gibi görünüyor.

Bugün sistemin iyi olduğunu söylediğimiz bir çok alanda da sıkıntılar yakında baş gösterebilir!

Burada da bir yeniden yapılanmayı tartışmak zorundayız.

Zira bugün biraz da olsa hizmet alabilen ekonomik gücü zayıf olan vatandaşlarımıza onu da sunmak zorlaşacak!

**

Lütfen artık biraz normalleşip gerçek sorunlarımızı konuşmaya başlayabilelim…

Yoksa bugünün gereksiz meşguliyetleri yüzünden geleceğimizi gün gün daha zora sokuyoruz.