Yaklaşık bir ay önce faiz artışı kurtarmaz yazmışım.

Nitekim geçtiğimiz hafta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ndan (TCMB) piyasanın da beklentilerinin üzerinde gelen faiz artışının etkisi sadece o günle sınırlı kaldı, hatta gün bittiğinde özellikle ABD’den gelen haberlerle beraber hiçbir işe yaramadığı da görüldü.

O yazıda da belirtiğim hususu bir kez daha ifade edeyim. Doğru hamleyi yapmak kadar doğru zamanda yapmak da önemlidir. TCMB uzun süre beklediği bu hamleyi yapmakta öyle geç kaldı ki, mesele artık TCMB’nin politika geliştirmede doğru tercihler yapıp yapmadığından öte bir önlem ya da politika geliştirdiğinde uygulama kredibilitesinin ne olduğu tartışmasına geldi.

Yani TCMB’nin her seferinde kendisinin ve hükümetin vurguladığı “gereken tüm önlemleri alabilecek durumdadır” cümlesinin maalesef bir anlamı kalmadı.

Öyleyse bunca zamandır faiz arttırımı konusunda hareketsiz kalan ya da kaldırılan TCMB ne oldu da bir anda böyle bir karar alabildi?

Herşeyden önce ekonomik şartların TCMB’yi buraya getirdiğine inanmadığımı ifade edeyim. Yani enflasyonda istenen düşüşün yakalanamaması, kurdaki hareketlenme, yurtdışında ortaya çıkan gelişmeler vs. hiçbiri TCMB’nin bu adımı atabilmiş olmasının temel nedeni değil. Öyle olsa idi bu gelişmeler üç yıldır sürekli gündemimizde ve çoktan bu önlemleri hayata geçirilebilirdi.

O zaman soruyu şöyle soralım. Bu önlemleri daha önce alamamasının temel nedeni ne idi ve o temel nedende mi bir değişiklik oldu?

Hepimizin gözü önünde cereyan eden bir tartışma olduğu için rahat rahat yazalım. TCMB’nin doğrudan bir faiz artırımına gidememesinin, dolambaçlı yollara sapmasının (Geç Likidite Penceresi uygulaması gibi) ana nedeni bu konuda başta Cumhurbaşkanı olmak üzere hükümetin bu faiz artışı konusundaki sert tavrı idi.

Özellikle seçimin gerçekleşmesi planlanan 2019 Kasım’ına kadar ekonomideki canlılığın devam etmesini isteyen hükümet yetkilileri faizlerdeki artışın seçim sürecinde kendileri için olumsuz bir geri dönüşü olacağını görüyorlardı. Enflasyon ve kurdaki hızlı değişim riskine rağmen işsizlik ve yatırımlarda yaşanabilecek olumsuzluklarla karşı orta vadede hızlı giden bir büyüme temposunu tercih ediyorlardı.

Ta ki erken seçim kararına kadar. Haziran 2018’e alınan seçimler hükümetin ekonomi ile ilgili politikalarının orta vadeden kısa vadede sonuç verecek adımlara odaklanmasına neden oldu.

Dolar ve Euro’daki hızlı artış, enflasyondaki yükseliş ve oluşan belirsizlik ortamı ile muhalefetin ve vatandaşın bu alanlara olan hassasiyetinin artması, bu sorunların hızlıca çözümüne yönelmeye itti. Yani bir an evvel kurdaki hareketin frenlenmesine ve enflasyondaki artışın bir nebze de olsa durdurulmasına ihtiyaç duyulduğu görüldü. Bunun üzerine de TCMB’nin bu adımı atmasına ve en azından iki aylık süreçte döviz kurunun ve enflasyonun bir miktar gerilemesine yönelik süreç öne çıktı. En nihayetinde TCMB’ye gerekenin yapılması konusunda talep iletildi.

Bu bir iddia ve iddiaya ilişkin somut bir bilgim yok. Ancak bugüne kadar TCMB’nin bu tip adımlar attığı dönemlerde hükümet yetkililerinden sürekli gelen eleştiri odaklı açıklamaların bu kez gelmemesi, faiz artışı sürecinin hükümet tarafından istendiğinin de temel göstergesi gibi.

Hoş bu adım da yazının başında söylediğim gibi zamanlama sorunu ile bir işe yaramadı ve o günden sonra da döviz kurlarında artış devam etti.

Peki bu yaklaşım bundan sonraki süreçte TCMB’nin nasıl adımlar atmasını sağlayacak? TCMB bundan sonraki süreçte bu tip adımları atmaya devam edebilecek mi? Ederse de yaşadığımız bu sürecin tersine dönmesini sağlayabilecek mi?

Maalesef bu soruya da yanıtım hayır.

Zira bu faiz artırımı kararını bile kendi kendine alamayan TCMB’nin en önemli sorunu kredibilite haline geldi. Bağımsızlığı hakkında tüm piyasa aktörlerinde ciddi bir soru işareti oluştu. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte de bu soru işaretini kalıcı bir şekilde ortadan kaldıracak bir ortam oluşmadığı sürece TCMB tarafından atılacak adımların kararının siyasetten bağımsız olmadığı düşünülmeye devam edilecek. Seçim sonrasında da (sonuçlar eğer bugünkü idarenin devamını işaret ederse) TCMB yine eli kolu bağlı bir şekilde dolambaçlı yollardan yürümeye devam edecek gibi görünüyor.

Çözüm ise bir önceki paragrafta, sorunun içinde saklı.

TCMB sahip olduğu kadrosunun niteliği itibariyle dünya üzerindeki en yetkin merkez bankalarından biri. Yasa gereği sahip olduğu bağımsızlığı garanti altına aldığınızda Türkiye ekonomisinin ihtiyaç duyacağı tüm adımları da görebilecek ve gerekli kararları uygulayabilecek kapasiteye sahip.

Dolayısıyla siyasi amaçları bir kenara bırakıp, ülke için doğru olanı yapma konusunda TCMB’yi rahat bıraktığımızda birçok sorunu çözebilecek duruma gelebileceğiz.