Ekonomi bilimi, bir sosyal bilim olması itibariyle gerçekleşen olayların değerlendirmesi konusunda uzmanlarının da anlaşmakta güçlük çektiği alanların başında gelir.

Bir iktisatçının olumlu değerlendirme yaptığı bir gelişmeye bir başkası olumsuz diyebilir. Elbette ki her biri kendi dünya görüşü çerçevesinden bakar, değerlendirir. Gayet de normaldir. Ancak Türkiye’de son yıllarda artan kutuplaşmanın da etkisi ile neredeyse gelişmelerin ne olduğu bir kenara bırakıldı ve tamamen o kutuplaşma üzerinden değerlendirmeler yapılmaya başladı.

Rasyonalite tamamen yok oldu!

**

Mesela TCMB’nin faiz arttırma tartışması.

Son dört-beş yıldır başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerde parasal sıkılaşma eğilimlerinin arttığını görüyoruz.

Para da yönünü bu ülkelere doğru çevirmiş durumda ve ekonomik büyümesinin ana finansmanını dışardan karşılayan Türkiye’de de özellikle para akışı için mecburen bu sürece uyum sağlamak zorunda.

Nitekim yurtdışındaki gelişmeler de TL’nin değer kaybının ana nedeni olmuş durumda.

Böyle bir ortamda TCMB’nin bağımsız bir kurum olarak zamanında atması gereken adımların altını sürekli çizdik. Ancak sırf kamplaşmanın sonucu olarak TCMB’nin üzerinde tersine bir baskı yaratmak maalesef gerçekleri doğru düzgün tartışmamızın bile önüne geçti.

**

Ya da mesela dün Başbakan tarafından açıklanan sürpriz paket.

İçinde emeklilere ikramiye olan, kamu borçlarının yapılandırılmasına imkân veren.

Yapılan işe bakmadan anında bu değişikliğin bütçe dengelerine inanılmaz zarar vereceğini söyleyen bir güruh konuşmaya başladı.

Haklılık payı var mı, yukarıda da söylediğim gibi her iddianızı gerekçelendirebileceğiniz bir alan ekonomi.

**

Bir süre önce herhangi bir alanda şunun yapılması gerekiyor tezini ortaya koyanlar yapıldığında bu sefer ne kadar yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Ya da bir süre önce şu yapılmalı dendiğinde karşı çıkan bir diğer kutup, ardından yapıldığında alkış tutuyor.

Ve biz her geçen gün bu tartışmaların sağlığını ve katkısını kaybettiği, dinamizmini ve gelişim ivmesini yitiren bir ülkeye dönüşüyoruz.

Ekonomik gücümüzü yitiriyor, hayat standartlarımızdan zorunlu fedakârlık yapmak durumunda kalıyoruz.

**

Gelinen noktada, yapılandan öte yapana göre konuşmayı adet edinmiş durumdayız.

Aslını söylemek gerekirse de bu durumun hiçbirimize bir faydası yok.

Doğru olan kim ne derse desin, ülkenin iyiliği için iyiye iyi, kötüye kötü demek.

Bunun için de özgür bir düşünme ve konuşma ortamı yaratılması şart.

Aksi yolda devam edersek hapı yutmuşuz demektir!