Pazartesi günü açıklanan enflasyon rakamları her ay olduğu gibi bu ay da medyada fazlasıyla
konuşuldu. En çok öne çıkan konulardan biri de üretici fiyat endeksi ile tüketici fiyat endeksi arasında
her ay daha fazla artan şekildeki farktı. Bu fark üreticilerin maliyetlerindeki artışın, henüz tüketici
fiyatlarına yansımadığını, önümüzdeki dönemde daha fazla yansımasına neden olacağını ifade ediyor.
Yani önümüzdeki aylarda maalesef daha fazla enflasyon ile karşı karşıya kalma ihtimalimiz oldukça
yüksek.
Siz de bilirsiniz hemen hemen her ekonomi sohbeti aynı yerde son bulur ülkemizde. Son lafı söyleyen
genellikle “üretemiyoruz arkadaş, üretim yok ondan bütün bunlar!” cümlesini söyler, hep birlikte
kafalar sallanır ve tartışma başka bir yöne doğru kayar. Bu tespit enflasyon açısından da mühimdir.
Fiyatlarda kalıcı bir çözüm için güçlü bir arz ve tedarik yapısı oldukça önemlidir!
Yine bu üretim altyapısının rekabetçiliği de enflasyon sorununun uzun vadede çözümü için çok kritik
bir önem taşır. Neden mi?
Kısaca yanıtlayayım!
Üretim yapmak kadar, üretilen ürünün dünyada ve Türkiye’de karşılığının olması ve böylelikle sadece
içerideki pazarla sınırlı kalmaması, tüm dünya pazarlarına hitap edebilmesi artık olmazsa olmazdır.
Ülkeler ve bu ülkelerdeki firmalar, birçok farklı sektörde rekabetçi üretim yapabildiklerinde ya da bir
başka deyişle ithal ettiklerinden daha fazla ihraç edebildiklerinde, her açıdan kalıcı fayda görürler.
Her şeyden önce bugün konuştuğumuz gibi bir döviz açığı ile karşılaşmazlar.
Ve mesela o zaman döviz kurları bu kadar belirleyici olmaz.
O zaman döviz rezervi biriktirmek büyük bir sorun olmaz.
İşte o zaman enflasyonda bizdeki gibi TL’nin değer kaybına bağlı olarak ortaya çıkan maliyet baskısı
yerine mesela ABD’deki gibi talebi kontrol etmek için para politikasını kullanmak mümkün olabilir.
Eğer bu rekabetçi üretimi ekonomide farklı alanlara yayamıyorsak, yeri gelir belirli sektörlerde
yapılan ihracat ülkemizdeki fiyatların daha çok artmasına dahi neden olabilir! Mesela Irak’a dönem
dönem yumurta ihracatındaki artışın Türkiye’deki arzı daraltması ve dolayısıyla fiyatların artmasına
neden olması gibi. Ya da Rusya’ya domates sattığımızda Türkiye’de domates fiyatlarının da artması
gibi örneklerle karşılaşmak durumunda kalırız.
**
Elbette üretim altyapısını rekabetçi bir şekilde güçlendirebilmek, ihracatı ithalatın üzerine çıkarmak
kısa vadede oldukça zor. Yirmi yıllık tek parti iktidarının o kadar sürede yapamadığını üç beş ayda
başarmasını beklemek ise hepten hayalcilik. Salgın ile şartların artık çok daha zor olduğunu da
biliyoruz.
Yani en azından üretim altyapısını güçlendireceğimiz, döviz açığımızı azaltabileceğimiz bir zamanı
kazandıracak kadar bir süre için TL’nin değer kazanmasını sağlamak ve üretici üzerindeki maliyet
baskısını azaltmak!

Daha önce de bu köşede ifade ettiğim gibi şu anda bunun tek yolu sert bir faiz artışı ve bu süre
içerisinde faiz artışı nedeniyle zor durumda kalacak geniş kesimler (işçi, esnaf, çiftçi vs.) için
detaylıca planlanmış kamu harcamaları ve desteklerini arttıracak politikalar izlemek!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aralık ayında söylediği ancak sonradan vazgeçtiği bir acı reçete
gerektiğinin farkındayız cümlesi vardı.
Yukarıda bahsettiğim adımlar bir an evvel atılmazsa, ilaç, reçete değil maalesef acısı çok, nekahat
süreci uzun bir ameliyatı konuşmak zorunda kalacağız!