Genellikle ayın ilk on beş günlük periyodu, bir önceki ay ya da döneme ilişkin ekonomik verilerin
açıklandığı bir periyottur. Aylık enflasyon rakamları, işsizlik oranı, dış ticaret verileri gibi göstergelerin
yanı sıra ekonominin genel performansını ölçmeye çalışan büyüme rakamları da üçer aylık periyotlar
halinde yine aybaşlarında yayınlanır. Geçtiğimiz hafta Türkiye ekonomisinin büyüme rakamları
açıklanmıştı, biz de köşemizde değerlendirdik. Bu hafta da yine büyüme rakamlarını yazmak istedim.
Ancak bu sefer yazmak istediğim büyüme rakamları Türkiye’nin değil, Avrupa Birliği’nin büyüme
rakamları.
Dün açıklanan veriye göre 2020 yılının ilk çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,7 daralan
Avrupa Birliği ekonomisi, yılın ikinci çeyreğinde pandeminin de etkisiyle toplam %13,9 küçülme
yaşandı. Bu daralmada en büyük pay ise %12’lik daralma ile hanehalkı tüketim harcamalarının oldu.
Yani Avrupa Birliği’nde tüketici, tıpkı 2008 küresel krizinden sonra da olduğu gibi yine kabuğuna
çekildi. O dönemden sonra uzunca bir süre tüketicilerin ekonomiye güvenini sağlamak için negatif faiz
kullanan AB, bir miktar belini doğrulturken bir başka krizle, pandemiyle tekrar tüketici güveninin
tarihi düşük seviyelere düştüğü bir yere geldi. Pandemide ikinci dalga endişesinin de artan vaka
sayılarıyla yeniden yükseldiği AB üyesi ülkelerde önümüzdeki dönem de bu açıdan pek parlak
görünmüyor.
Bu rakamlar bizim için neden önemli?
Hatırlarsanız birkaç hafta önce konuk olduğu bir televizyon programında Hazine ve Maliye Bakanı,
dolardaki artışın sonucunda ortaya çıkan kur seviyesinin “rekabetçi kur” olması nedeniyle avantajları
olacağını ifade etmişti. Bu noktada da ihracatçıların ve turizmcilerin bu süreçte yaratacakları avantaj
ile ekonominin toparlanmasında önemli bir rol üstlenebileceklerini ifade etmişti. Bu açıklamanın
yapıldığı gün 7,29 TL olan 1 doların TL karşılığı dün itibariyle 7,50 seviyesine erişti. Dolayısıyla daha
rekabetçi (!) bir kur seviyesine erişmiş durumdayız!
Dolayısıyla teorik olarak ihracatçılarımız uluslararası pazarda Euro ya da dolar cinsinden piyasaya
sürdüğü ürünlerde TL’nin değer kaybına bağlı olarak fiyat indirimi yapabilir. Başka ülkelerde üretilen
mallara göre daha düşük fiyat vererek, bu piyasalarda etkili olabilir. Ancak bunun karşılığının
olabilmesi için öncelikle bu piyasalarda satılan mallara talep olması gerekir. Türkiye’nin en önemli
ihraç pazarı olan AB ekonomilerindeki yukarıda bahsettiğim daralma maalesef bu rekabetçi kur
etkisini, talepteki daralma ile boşa çıkarır hale geldi. Nitekim bu durum dış ticaret rakamlarına da
yansıdı. Pandemi etkisiyle ilk yedi aylık süreçte “rekabetçi kurumuza” rağmen (malum yılbaşından bu
yana her gün daha rekabetçi bir kur seviyesine sahibiz) Türkiye’nin genel ihracatı %13,7’lik bir düşüş
gösterirken, AB üyesi ülkelere ihracatımız %18,4’lük düşüşle çok daha fazla daralmış durumda.
(Gümrük ve Ticaret Bakanlığı)
Yine Türkiye’nin ihracatında geçen yılın aynı döneminde AB’nin ağırlığı %43,5 iken bu yıl %41,2
seviyesine kadar geriledi. Her 100 dolarlık ihracatın 43,5 dolarlık kısmını AB satın alırken bu yıl bu
oran 41,5’a gerilemiş durumda. Öte yandan AB ülkelerine yapılan ihracat toparlanmadan Türkiye’nin
genel ihracatında toparlanma beklemek, en azından son 2008 krizindeki durumu ve mevcut şartları
dikkate aldığımızda pek olası görünmüyor.
Şu yaşadığımız dönemde ise AB’deki tüketicinin temel kaygısının ürün fiyatlarından çok daha farklı
olduğunu söylemek için iktisatçı olmaya gerek yok. Tıpkı Türkiye’de ve birçok ülkede olduğu gibi iş ve
gelir kaygısı içerisinde bulunan Avrupalıların tüketim harcamalarını eski seviyelere hızla çıkarması
olası değil!

Dolayısıyla da Bakanın rekabetçi kurdan beklentileri de bir süre daha gerçekleşmeyecek gibi
görünüyor.
Bu noktada TL’nin değer kaybını “rekabetçi kur” söylemi ile iyimser taraftan okumak, Türk ihraç
mallarının yabancı para cinsinden değerinin düşmesinin iyi bir şey olduğunu düşünmek yerine hızla
dünyaya sattığımız malların uluslararası fiyatlarının artmasına, her şartta taleplerinin yüksek olmasını
sağlayacak stratejilerin geliştirilmesine odaklanmak çok daha anlamlı olacaktır!
Her hafta olduğu gibi bu hafta da benden söylemesi…